Allah yalanı sevmez, şehrimizi Mecliste temsil eden 8 milletvekilinin, takım elbiselerini giymiş, gülümseyen yüzleriyle bir karede fotoğraf çektirmesi, beklenen, özlenen bir fotoğraf karesi olarak uzun uzun konuşuldu, yazılmıştı.
Sanki aynı partinin milletvekilleriymiş gibi mutlu, samimi, insanlara umut ve güven veren, ‘Aman ne güzel, keşke hep samimiyeti korusalar, keşke şehre hizmetin gelmesi noktasında ortak akılla hareket etseler!’ tarzında algılar yaygınlaşırken, bu fotoğraf karesinin uzun soluklu kalmasını istemiştik.
İstemek yetmezmiş, siyasetin cilvesi olsa gerek, sonra 8’li kare çil yavrusu gibi dağılıverdi. ‘Ali yedi oyuna gitti, çoban yedi koyuna gitti’ misali, düşman kardeşler haline döndüler.
Hadi gelin biraz geriye gidelim, partilere, adaylarına bakalım.
Bizim derdimiz hangi milletvekilini Kahramanmaraş, Türkiye ve Dünya daha çok tanıyorda değil.
Ben kimin ne kadar tanındığını biliyorum, onların söylemesine gerek yok. Önce kendilerini tanısınlar yeter. Boş çuvalın dik durmadığını, durmayacağını herkes öğrendi zaten.
Vatandaşlara icra göndermekten başka meziyeti olmayanları tanımıyor bu şehir.
Doğmamış, iz bırakmamış, dedesinin mezarı ile öğünmekten başka kerameti olmayanları tanımıyor bu şehir.
Doğup büyüdüğü şehir yerine ikide bir ‘Adanalıyım!’ demeyi alışkanlık haline getirenleri tanımıyor bu şehir.
Ancak içlerinde biri var ki, Allah esirgesin, inci tanesi gibi. Şık, zarif, nezaket timsali. Maraş tanıyor, Ekinözü tanıyor, Türkiye tanıyor, dünya tanıyor.
Hadi biraz gerçekçi olalım, bizi bilen, bizi tanıyan, bağrımızdan kopan, herkesin rahatça ulaşabileceği, (ara sıra eleştirsem de severim kendisini) bu şehrin evladı Ö. O. B. D varken ne atom bombası, ne hidrojen bombası, fakat şehrin sorunlarını Mecliste büyük harflerle dile getiren Ali Öztunç ile seçildiği partiyi ve kendisine destek veren atom parçasını daha inkar eden karadutları ne kadar tanıyor bu şehir!
Ah benim, vah benim kara kaderli şehrim ah!