Günümüzde birisine âşık olmak, delice tutulmak, gönül vermek anlamına gelen ‘abayı yakmak!” aslında bir tabir.
Oğlan kıza söyler işte, ‘sana abayı yaktım!’ der, kızın hoşuna gider, kikirder, önem ve değer verildiğini anlar, gülümser, mutluluktan adeta uçar garibim.
Aklı gider! Bir karış havada olduğu için olsa gerek!
Eskiler bilir, aba güreşleri bile var. Bugün çoğu yerlerde yapılır ve büyük ilgi çeker. Çok eskilerden kalma bir güreş stili.
Ancak, bilhassa tekkelere mensup olan dervişlerin giydiği, kalın yün kumaştan, elbise üstüne giyilen bir çeşit üstlük. Kalın olur ama sıcak tutar.
*
Tamam da, ‘abayı yakmak!’ deyimi nereden geliyor?
Eski dergâhların birinde dervişin biri, bir gün şeyh efendinin anlattığı tasavvuf konularına o kadar dalıp kendisinden geçmiş ki, arkası ocağa dönük olduğundan abasının yanıp dumanının çıktığını bile fark edememiş.
Allah’ın aşkı ile yanıp tutuşan derviş, dünya ateşinin farkına varamamış. O kadar dalmış olmalı ki, abasının yandığını fark edememiş yani.
Bu hadise, dilimize abayı yakmak deyimini kazandırmış.
*
Bunu neden anlattım.
Bir de aba altından sopa göstermek deyimi var. Gerçi memlekette sopa çok Allah’a şükür, sıkıntısı çekilmiyor da, bu deyimin nereden geldiğini bulmak gerek.
Birine, bir meseleden ötürü kızarsanız, öfkenizi dışa vurursanız, içine bir miktar da kin katıp, horozlanırsanız, efelenirseniz, gerek hareketlerinizle, gerek mimiklerinizle, gerekse herhangi bir alet-edevat ile tehdit unsuru taşır ki, genellikle çıkar ilişkilerinde çok yaşanır.
Bizler, yani gazeteciler çok rasatlar bu tür olaylara, bu tür tiplere.
Zaten tipinde bozukluk olanların başvurduğu bir yöntemdir aba altından sopa göstermek.
Nüfus cüzdanlarında erkek yazsa da her türlü pisliğin adresine işaret.