Yabancı bir hava yollularına ait uçak havalandıktan 20 dakika sonra, yolculara yol güzergâhı ve hava durumu ile uçuş sürecine ilişkin anons yapan kaptan pilot, konuşması bitince mikrofonu kapatmayı unutmuş.
Biraz sonra yanındaki ikinci pilota dönerek:
“Önce şu kahveleri içelim, sonra uçağı otomotiğe bağlayıp hosteslerle sevişiriz!” demiş.
O sırada ikram servisi yapan ve konuşmaları yolcularla birlikte duyan hostes, mikrofonun açık kaldığını söylemek için hızla pilot kabinine doğru koşmaya başlamış.
Hostesin koşarak kabine doğru gittiğini gören Temel, arkasından seslenmiş;
“Kız acele etme, önce kahvelerini içecekler…”
*
Bu fıkrayı niye anlattım?
Daha erken seçimin, seçim takviminin tarihi bile belli değilken, tuttuk ana kent ve merkez ilçe belediye başkan aday adaylarının isimlerini çarşaf çarşaf vermeye başladık.
Arkamızdan kovalayan var sanki.
Sanki yangından mal kurtarıyoruz!
Biz istemesek de, vatandaş soruyor, sanki çok şey biliyoruz ya, neyse… “Kimler aday!”
Cevap versen, isim sıralasan bir türlü, konuşmasan, isim vermesen vatandaş kırılıyor, güceniyor, senin bir halt bilmediğin kanaatine vararak, gittiği yerde aleyhine konuşuyor.
Senden bir halt olmaz kabilinden…
*
Onlar acele ettikçe, bizden isimler istedikçe, bizler de hadi itiraf etmek gerekirse, bazen ipin ucunu kaçırıyor, ipe sapa gelmez adamların isimlerini ya gazetelerimizde, ya da sitelerimizde yayınlıyor, sonra da vatandaşın tepkisini çekiyoruz.
Bunlar mı bizi yönetecek!
Sorduğu soru bu oluyor ki, cevap versen bir türlü, vermesen akşam yiyeceğin türlü…
Acele işe şeytan karışır diyorsun, aldırmıyorlar, illa ki isim duyacaklar.
Acele eden ecele gider tezini ortaya atıyorsun, inanmıyor. “sen isim ver hele!” şeklinde aciliyetini sergiliyor.
*
Öyle oluyor ki, gazetemize ya da sitemize koyduğumuz aday adaylarını vatandaş da beğenmiyor. “Bizi bu, bunlar mı idare edecek, yönetecek!” gibi surat sallandırmalar, tepki koymalar birbirini takip ediyor.
Adam, isim beğendiremiyorsun.
Kendisinin dillendirdiği isme bakıyorsun, langir lingir!
Herkes vitrinden, vizyondan, ufuktan söz ediyor ama, ortaya koydukları isme bakıyorsun, adam çapsızın teki. Yok diyor, benim dediğim adam bu şehri iyi yönetir!
*
Onu beğenmiyor, ötekine burun kıvırıyor, berikine kaş-göz oynatıyor, “Hadi onu-bunu beğenmiyorsun, sen aday ol, sen yönet bu şehri?” dediğinde, poçalıyor, şaşırıyor, telaşlanıyor, “Yok, benim ne işim var!” kaytarmacılığına kaçıyor.
Allah hayırlısını versin de, bu Büyükşehir olayından kimse memnun değil. Olmasından yana tavır alanlar, “he valla, iyi olur, bize yakışır!” diyenler de samimi değiller. Hele hele belde belediye başkanları… İlçe belediyeleri…
Saltanat bitecek, pahalı otomobiller, şatafatlar, iltifatlar rafa kalkacak…
Niye istesin ki büyükşehiri…
Enayi mi?
Acele etme kız, hele şu kahvelerini içsinler, sonra bakarız…