Hepsi değil tabi. O zaman şu soruyu soracağınıza adım gibi eminim; ‘Hepsi değilse, o zaman isim ver. Arkadaşlarımızı topun ağzına dayama, töhmet altında bırakma!’
Öteden beri söylenen ve benim de sık sık yazdığım bir atasözü var, ‘Ağa’nın kahrı çekilir de kahya’nın kahrı çekilmezmiş!’
Ağa tamam da, misafirlerle dahi yakından ilgilenen kahya çiftliğin tüm işlerini gören, çalışanlardan sorumlu olan, ağa’nın bir anlamda sağ kolu, en yakın çalışma arkadaşı iken bizim niyetimiz belediyeleri birilerinin çiftliği olarak görmek, anlatmak değil.
*
Bazen de şaşırıyorsunuz, birbirine karıştırabiliyorsunuz. Kim ağa, kim kraldan çok kralcı, veya kim kahya! Ayırt edemiyor, bulamıyorsunuz. Çünkü genel yazıyorum, her yerde belediye başkanları ya basın müdürlerinin, ya da muhasebecilerinin gizli odası, kriptosudur.
Sanki birbirlerine kıslı yanları varmış gibi bazen de basın müdürlerinin, muhasebecilerinin ağzının içine bakar başkanlar! Sanki belediyeye onlar yönetiyor!
Biz bu arkadaşlarımızı sadece işlerini yapmakla yükümlü olan memur olarak görür, biliriz. Kraldan çok kralcı kesilen de olursa…
Kim, kimler olduklarını biliyoruz da, şimdilik bizde kalsın!
*
Israrla diyor, yazıyorum; köprünün ayakları sarsılırsa, zayıflarsa bunun ceremesini basın servisinde çalışanlar çeker, basın camiasında emek ve hizmet veren gazeteci arkadaşlarımız kadar faturası da başkana kesilir!
Kıslı değilse, eli mahkum değilse, başkan da gereğini yapar, köprünün başında duranı köyüne gönderir.
Sizler, kendinizi de dev aynasında görmeyin, bulunmaz Bursa kumaşı yerine koymayın! Herkesin alternatifi vardır, bunu da unutmayın!
Dikkat isterim, burada iktidar veya muhalefet ayrımı yok. X, Y veya Z partilerinin belediye basın müdürlerine dair bir uyarı yazısı bu. Sizler önemli bir görevi üstleniyor, başkan, kurum ve basın arasında köprüsünüz. Köprünün ayakları ne kadar güçlü olursa, ne kadar dayanıklı tutulursa, hizmetlerin ifası, kamuoyuna duyurulması o derece etkili olur.
Bu arkadaşlara demek istediğim şu, başkanların yükünü almak varken, yük olmayın, sıkıntı yaratmayın, o köprünün ayaklarına dinamit koymayın, bindiğiniz dalı kesmeyin, ayağınıza sıkmayın!
*
İsimlerinizin Ali, Ahmet, Mehmet, Ayşe ve Fatma olmasının bir önemi yok. İsimler gider, kalıcı olan kurumdur. Kurumların itibarı üzerinde değildir kimse. Ama o kuruma itibar getiren, söz söyletmeyecek olanlar da yine sizlersiniz.
Bu bir uyarı. Dağdan gelenlerin bağdakini kovma lüksü yok. Yarın belediyeler, sizin o kutsal görevleriniz sona erer, biz yine karşı karşıya geleceğiz, aynı kafede, aynı çarşıda, aynı caddede buluşacağız.
Önce kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi ve nereye konulacağınızı bilin isterim. Gazeteci arkadaşlarımızın bütün derdi, niyeti evlerine bir ekmek götürebilmek. Han, hamam sahibi değil hiçbiri. Adil davranmanızı, eşit muamele etmenizi bekliyor, istiyorlar. Hakkaniyetten uzak durmayın!
Çok mu?
Önemli olan yüz yüze bakabilmek! O bakımdan telefonlara çıkmamazlık, ‘toplantıdaydım’ ayaklarına yatmak yerine, delikanlı olun ciğerimizi yiyin!
İster aç karnına, ister tok, fark etmez!