Aşağıda okuyacağınız haber-köşe yazısı 28.06.023 tarihinde yazılmış. Neredeyse üzerinden 20 ay geçmiş, bu geçme kafalardaki soru işaretlerini giderdi mi, insanlardaki kanaatini değiştirdi mi, ön yargılar ortadan kalktı mı, sadece müteahhitleri günah keçisi ilan etme telaşı, hevesi geçti mi?
Kesinlikle hayır!
Güncellenmiş, ilave edilmiş haliyle bir kere daha kamuoyuna servis etmekte beis görmedik. Önemine binaen!
*
Depremin ardından gerek köşe yazılarımızda, gerekse canlı yayınlardaki eleştirilerimizde, ‘hırsızın hiç mi suçu yok!’ cinsinden yaklaşımla, sadece müteahhitleri hedef tahtasına koymaktan çok, bu binalara izin veren, imzalayan, kaçak kata çıkmalarına göz yuman, ki o zamanlar yapı denetim firmaları da yoktu, şimdi kimi suçlayacaklar bilemiyoruz da, tek suçlu müteahhitler olmadı, olmamıştır.
*
Bugün müteahhitlerin çoğu içeride. Zaten şehirde devlete ait TOKİ, EPP ve Emlak Konut’tan başka konut yapımını sürdüren firma yok. Çünkü bizim yerli ve milli müteahhitlerimiz içeride, dinleniyorlar.
Dışarıda olan, herhangi bir yara almayan ve kendini müteahhit zannedenler de bırakın apartmanı, bırakın siteyi, ahır, kümes, baraka bile yapmaya korkuyorlar, yanaşmıyorlar. Şehrin kaymağını, şehre ekonomik katkısı olmayan yabancılar yiyor.
Hayatında inşaat kumu, çimento, demir görmemiş adamlar da bilmem kaçıncı elden sonra taşeron oldular ki, o köy evlerinin ne kadar sağlam, ne kadara dayanıklı olduğu zamanla kendini gösterecek. Çünkü suyunun suyu kaldı adamlara. İhale Ankara’da yapılıyor, alanlar da şehre geldiğinde birkaç el değiştirdikten sonra başlıyorlar çalışmaya.
İşte bu noktada bu inşaatların (özellikle köy evlerinin) inşaat kalitesi tartışmanın göbeğinden ayrılmıyor. Ve kime ne yaptığını sorsan, ‘taşeronum’ diyor.
*
Şehir yavaş yavaş toparlanıyor. Eski kimliğine bürünür mü, gelenekleri, kültürü, yaşam kalitesi ve hafıza korunur mu, emin değilim. Trabzon Caddesi eski Trabzon Caddesi olmayacak, olamayacak, cazibe merkezi denilmeyecek. Çünkü yapılan evler bizim geleneksel yaşam standardımıza uymuyor ve altındaki dükkanlar ancak telefoncu dükkânı olabilecek büyüklükte.
İnsanlar konutlar bittiğinde göreceksiniz Trabzon Caddesi üzerindeki evlerine dahi oturmayacak, kiraya vereceklerdir. Göz gördüğünden, kişi yaşadıklarından korkar hale gelince, haliyle Trabzon Caddesi eski güzelliğinde, heyecanında, kalabalığında, cazibesinde olmayacak.
Merkez dışındaki yerleşim alanlarına yapılan konutlar dahi hak sahiplerince beğenilmiyor. Şehirden, yani merkezden uzak olunca, ulaşım, ısınma ve eğitim-sağlık göz önüne alınınca, hak sahipleri kiraya vermekten imtina etmez hale geldiler.
Vahit Kirişçi çıktığı her yayında varsın cek’li, cak’lı konuşmaya devam etsin! Bir gün de ağzını açtığında, inşaat kalitesinden söz etsin, dişimi kırayım! Bereket versin havaalanına ILS cihazı takıldı da, onunla övünmeyi sürdürüyor. Başka sermaye yok elde!
Bir de, depremde ciddi zarar gören camilerimizden Boğazkesen Camisinin bakım-onarım-yenileme işini Kayseri Büyükşehir Belediyesi üstlenmişti. Levhası bile duruyor. Acaba sayın Kirişçi Kayseri’ye telefon açıp, ‘Yahu arkadaş depremin üzerinden şunca zaman geçti, söz verdiniz ama bir çivi dahi çakmadınız, ayıp olmuyor mu?’ demeyi düşündü mü?
Yoksa bitti, tamir-bakım-onarım-yenilenme yapıldı, oldu ve hizmete açıldı da biz mi görmedik, duymadık!
Hı?
*
Neyse, biz gene içimizden çıkan müteahhitlere bakalım.
Kaldı ki bugün itibariyle şehri yabancı müteahhitler doldurmuş vaziyette. Çoğu da işçisini, demirini, çimentosunu dışarıdan kendi memleketinden getiriyor, kazançlarının vergisi Maraş’a dahi uğramadan, adamlar köşe oluyor, bizim garibanlar içeride çile dolduruyor!
Şu sıralar küçük çaptaki taşeronlara ancak bilmem kaçıncı suyunun suyu kısmet olabiliyor.
Bir hatırlatmada bulunmam gerekirse, yanlış anlaşılmasın bendeniz müteahhitlerin avukatı, savunucusu, hamisi değilim. Hiçbir müteahhitle de sorunum olmadı, yaşamadım. Fakat, lakin, mamafih, binaenaleyh, velhasılı kelam…
Halen merkeze yakın ilçelerde veya uzaklarda tutuklu bulunan müteahhitler artık salıverilmeli. Zaten yeteri kadar cezalarını çektiler, haksız veya hukuksuz, bunun tartışmasında değilim. Nihayetinde adalet karşısında boynumuz kıldan ince!
Şayet malzemeden çalan, yasalara ve inşaat kurallarını hiçe sayan, bu bağlamda yüzlerce, binlerce insanın yaşamdan göçüp gitmesine sebep olanlar varsa, tabi ki cezalarını çeksinler. Lakin depreme yenik düşen, binlerce canın aramızdan ayrılmasına zemin hazırlayan 30-40-50 yıllık yorgun binaların sorumlusu müteahhitler olmamalı. İnsanlara cennetten köşe vaad edip, toplu mezar inşa edenleri savunacak değiliz. Tabi ki cezalarını çekecekler.
*
Demem o ki bir de bardağın dolu tarafına bakmak gerekiyor. Birileri söyledi diye, birileri ihbar etti diye, birilerinin canı çekti diye, birileri gıcıklık olsun diye, birilerinin her hangi bir nedenden ötürü içindeki öfke ve nefret vücut-zemin buldu diye saygın, deneyimli müteahhitleri hedef tahtasına koymak da insafsızlık olur. Zira o müteahhitlerin de aileleri var, onların da hatırı, onların da onuru var.
Bir de hadiseye bu açıdan bakılmalı derim!