Sürekli ‘Aksu zehir akıyor!’ diye haberler çıktı bu şehirde. Yedi renk var. Rengârenk Aksu Çayı, baraja akınca, doğal hayat kirletilince, mahvedilince, kılı kıpırdatması gerekenler sorumlular, ayağa kalkıp masaya vurması icap edenler, görmediler, duymadılar, haberimiz yok dediler. Yani üç maymunu oynadılar.
Uyuttular, sorunu büyüttüler!
*
Kabul ediyoruz ki, işletmelerin, özellikle boya-apre fabrikalarının yegâne sorunudur arıtma sistemi. Bir arıtma sistemi için yaklaşık 500 bin Euro giderken, işgal ettiği alanın bir dönüm olduğu bilgisine ulaştık.
İşin bir başka tuhaf yanı, arıtması olmayan da olanlarla aynı rekabet içinde.
Bu şehirde dürüst esnafa, işletmeye, fabrikaya yer yok. Arıtma kuruyorsun, baraj sularını kirletmiyor, doğal yaşamı katletmiyorsun ama elin oğlu gelip bin bir bahane üreterek cezayı kesiyor.
Merdiven altı ya da dükkânında boyama işi yapanlarla kimse uğraşmıyor, arıtma için dünyanın parasını harcayanlara gücü yetiyor gibi, gelip basıyor cezayı.
*
Bir gün, yolunuz düşerse Aksu Çayına gidin, köprünün tepesinden zehir akan, rengârenk baraja giden suları seyredin. Suyun rengine göre, hangi fabrikanın hangi renk kumaşa boya verdiğini fark edersiniz. Suyun geliş istikametini tayin ederek…
Ha, bu iş bu kadar kolay ise, bu kadar basit ise, ben de gider bir boya işletmesi kurarım, işimi götürürüm. Arıtma tesisi kuranların, dünyanın parasını harcayanların canı can da, kurmayanlarınki patlıcan mı?
Bu mesele büyükşehirin meselesi. Bu mesele hepimizin meselesi. Toplumsal bir tehlike, yaşamsal bir hadise sağlığımızı tehdit ederken, yetkililerin çifte standarda yönelmesi, doğrunun-dürüstün yanında değil, yanlışın ve eğrinin safında yer almaları, ceza yazılırken hak, hukuk ve adalet gözetilmiyorsa, etik olmayan uygulama karşısında insanların aklına çeşit çeşit sorular getiriyor.