Hafızalarımızdan hiç bir zaman silinmeyecek olan 2023 Şubat depreminden yaklaşık iki yıla yakın bir zaman geçti. Herkeste psikolojik bir sorun oluştu bunu kabul etmeliyiz. Kimseye "öte git" demeye gelmiyor. Hayatın her alanında insanlar barut gibi, gerek kamuda, gerekse özel sektör de çalışanlar burnundan kıl aldırmıyor. Her işe, her şeye burun kıvırıp tez elden köşeyi dönme nereden nasıl nemalanırımın hesabını yapmaktalar.

Bırakın kalifiye elemanı, vasıfsız eleman dahi bulamaz olduk. Devletin resmi olarak tayin ettiği asgari ücreti dahi beğenmiyor, ekstradan şartlar sunuyorlar. Pazar günü çalışmam, sekiz saat doldu mu paydos ederim, yemek, çay, sigara molası vs vs vs.

El insaf be kardeşim, ya bir bismillah de başla, ustanın elini öp, saygılı, ahlaklı ve çalışkanlığınla kendini kabul ettir de, gerisini de ustam bilir de. Bak gör, senin beklentinden daha fazlasını verecektir ustan. Biz toplum olarak iş beğenmiyoruz, tembel bir milletiz. Bana değmeyen adı batasıca yılan bin yaşasın düsturunu benimsemişiz.

*

Ne olduysa bu depremden sonra oldu. Neden mi anlatayım. Depremden sonra büyük bir kaos yaşanmaya başlandı. Herkes çalmaya, talan etmeye, yağmalama yapmaya başladı. Gelen yardımlar olabildiğince çoktu. Herhangi bir yerden, ya da bir kurumdan, veya büyük holdinglerden, şirketlerden, ki en önemlisi de kumbarasındaki birikimini depremzedelere gönderen bir çocuğun, bu yüce milletin yardımlarının tanzim ve tahsis edilmesini dahi beceremedik, elimize gözümüze bulaştırdık. Anlayacağınız sınıfta kaldık.

Devletin görevlendirdiği kişiler en başta olmak üzere, gözü çöplükte olan sözüm ona bazı dıngıllar vurdular kırdılar, yağmalayıp depolarına istif ettiler. Ben devletimin görevlisine güvendim (yapmayanları tenzih ederim) onlar da sırtımızdan vurdu, ben bu şehrin insanına, çalışanına güvendim alnımızın tam ortasından vurdu. Kime güveneceğimizi bilmiyoruz, bilemiyoruz.

*

Hele hele seçtiğimiz milletvekillerimizin sadece boy gösterip resim çektirmek için yarış yapmalarını hayret ve üzüntüyle izliyorum. Depremde en az hasarı gören Gaziantep olmasına rağmen, en fazla yardım ve hizmeti alan da yine bu şehir olmuştur. Gaziantep’in tüm yöneticilerini tebrik ediyor, ayakta alkışlıyorum. Bu şehir bu kadar mı şansız, neden bizim yöneticilerimiz bu şehri ayağa kaldırmıyor, kaldıramıyor demiyorum, çünkü can-ı gönülden istesinler vallahi mega kent yaparlar amma bunun altında çok oyunlar var gibi geliyor.

*

Yazımı kıssadan bir hisse ile noktalamak istiyorum... Aslan, ormanların kralı, astığım astık, kestiğim kestik. Kavurucu sıcakta güzel bir geyik avlamış, sıcaktan biraz bunalmış, biraz da yorulmuş tam avını yemeye hazırlanırken bir tilki peydah olmuş.

Sayın kralım sen ne yapıyorsun Allâh aşkına, şu ağacın gölgesine geç dinlen, bunu ben güzelce parçalara ayırayım hiç yorulmadan ağız tadıyla yersiniz demiş.

Aslan kralın pohpohlanmak hoşuna gitmiş, gururu okşanmış, tamam deyip geçmiş gölgede dinlenmeye. Sıcağın ve yorgunluğun verdiği rehavetle uykuya dalmış. Bir müddet geçtikten sonra uyanmış uyanmasına da gördüğü manzaradan hemen tilkiyi parçalamak istemiş fakat kımıldaması ne mümkün. Tilki afiyetle geyiği yemiş, sakatatları ile de aslan uykudayken ön ve arka ayaklarını iyice bağlamış ve sıcağında etkisiyle kuruyan sakatatlar aslanı etkisiz hale getirmiş.

Tilki kurnaz, akıllı ve kendinden emin şekilde geçmiş aslanın karşısına, ömrü hayatımda böylesine lezzetli bir geyik yememiştim, sen ki kralsın ama kimseye güvenme, bu da sana kapak olsun diyerek oynaya zıplaya gözden kaybolmuş. Bir kaç saat geçmiş ne gelen ne giden var, kimse yok.

Ben nasıl kurtulacağım diye kendi kendine konuşurken, bir de bakmış karşısında mini minnacık bir tarla faresi belirmiş. Kralım bu ne hal geçmiş olsun, aslan kısık bir ses tonuyla, zorlanarak beni kurtarır mısın demiş. Fare de sizi bir şartla kurtarırım, söyle ne dersen kabulümdür demiş aslan. Bir daha bana ormanda karışmayacak, tam dokunulmazlık istiyorum.

Aslan tamam söz demiş. Fare keskin dişleriyle çıt çıt iki hamleyle kurtarmış. Ayağa kalkan aslan, tozu dumana katarak son sürat koşmaya başlamış. Onu gören diğer aslanlar, kaplanlar, kurtlar.... Peşi sıra yetişip yav kralım ne oldu sana da böyle deli divane koşuyorsun dedikten sonra aslan şu manidar sözler söylemiş.

TİLKİ'NİN BAĞLAYIP HAPİS ETTİĞİ VE FARENİN GELİP KURTARDIĞI YERDE BEN KRALLIK YAPAMAM, ARKANIZA BAKMAYIN SİZ DE KAÇIN...

Yani demem o ki, deprem felaketi ile (Allah'tan gelene boynumuz kıldan incedir) bu şehirde enkazların altında binlerce canımız şehit oldu, hapsoldu. Kurtarmaya gelenler canları pahasına yüreklerini ortaya koydular hepsine minnettarız, lakin gelin görün ki bu şehrin yöneticileri sınıfta kaldı (bir kaç kişiyi ayrı tutuyorum) bundan gayrı da bize dokunulmazlık verin meclise gidelim diye boşa çabalamasınlar.

Bu şehri yönetecek meclise gidecek koç gibi babayiğitler var mı, var. Biz olacağız, bir olacağız kafadan kırık alnından ter akan adamlar gidecek meclise, gitmeli de.  Ayda yılda bir kaç kez değil çoğu gününü burada Kahramanmaraş’ta halkın, esnafın, işçinin, işverenin, çiftçinin, sanayicinin arasında olacak, beraber çalışacak, birlikte ağlayıp birlikte gülüp oynayacağız. Bakın görün Kahramanmaraş nasıl Ahırdağı’nın zirvesine çıkıyor.... Sağlıkla kalın, mutlu ve umutlu olun...

Vesselam!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol