Sonra her gün bu kentin yarasına parmak basıyor, gündeme getiriyorsun da ne oluyor. Kahramanmaraş dediğin bir küçük köy.
Eski hamam, eski tas.
Şimdi varsa yoksa mahalli seçimler, partilerin adayları, isimleri, varsa ortaya dökülecek projeleri, birbirlerini yağlayıp yıkamalar, başkanlarla selfi çektirip sosyal medyada paylaşmak, övgüler sıralamak varken, kim okur senin yazını.
Boş verin!
Bugün de bir fıkra okuyun, gününüzün tadını çıkartın, neşenize, hayatın keyfini çıkartmaya bakın!
Ölüm var mı yok mu, aldırmayın gerisine…
*
Ölüm dedim de aklıma geldi.
Aha size o fıkra…
*
Azrail, Temel’in yanına gelmiş ve ; ‘Hey dostum, vaktin tamam, hadi gidelim!’ demiş.
Bizim Temel başlamış yalvarıp yakarmaya; ‘Bana beş yıl süre var, ondan sonra gel canımı alıyorsan al’ demiş.
Azrail kabul etmiş pazarlığı. Temel de kendi kendine; ‘Pilot olursam beni 10 bin fit yukarıda, havada, 700 kilometre hızla uçarken yakalayamaz, onu atlatırım’ diye düşünmüş.
Derken beş yıl çabuk geçmiş. Sonunda Azrail pilot kabininde Temel’in yanına dikilivermiş;
‘Sana verdiğim süre tamamlandı, hadi, gidiyoruz’ demişse de Temel yan çizmeye başlamış; ‘Tamam ben senden beş yıllık süre istedim ama, bak şimdi havadayız. Şimdi canımı alırsan iyi olmaz, çünkü uçağın içinde, resmi ziyaret için yabancı ülkeye giden yüzlerce milletvekili var. Onlar ne olacak, bari onları düşün’ diye cevap vermiş.
Azrail; ‘Lan oğlum, sıkma canını. Ben onları bu uçağa toplayana kadar alnımın damarı çatladı, neler çektim neler, bil bilsen’ demiş.