Muhatabım direkt ne büyükşehir Büyükşehir Belediye Başkanı, ne muhalif partilerin temsilcileri, ne öteki mahallenin yerel yöneticileri, partisinin bir önemi yok, il-ilçe başkanları, ne de aklınıza kim geliyorsa, veya isminin başında başkan yazan bilcümle vatandaş. Bu listeye siyasiler, iş dünyası da dahil. Belirteyim de, sonra maraza çıkmasın!
Eleştiriden kime ne kadarı lazımsa, kimin ne kadar ihtiyacı varsa, ya da kim üzerine alınıyorsa, günah benden gider!
Lafı eğip bükmektense, kelimeleri ağzımızın içinde gevelemektense, ne diyeceğimizi iki saat düşünmektense, noktaları ve virgülleri sakız gibi çiğneyip bekletmektense, hık mık edip bir şeyleri anlatmaya çalışır gibi aval aval bakınmaktansa, ‘Tekrarı yok bunun!’ deyip lafa bodoslama girmek en iyisi…
*
53 senelik Esad rejimi nihayete erdi. Şimdi dostum dediği Putin’in vatanı Rusya’da sığındı. Servet kaçırdı dünyalar kadar. Allah yedirmez inşallah! Bölge huzur bulur, içimizdeki Suriyeliler yurtlarına, vatanlarına geri dönerler mi, bilemem. Haberlere bakılırsa giden gidene. Geri dönerler mi, emin değilim de, söylenen rakam doğruysa, yaklaşık 10 milyon Suriyeli’den 7 milyonu rahat gider ve geri dönmez.
Ekonomik nedenlerden, yüksek maliyetlerden ötürü işletmesini alıp Mısır’a gidenleri biliyorum da, kentin dört bir yanına kök salmış, kızlarını vermiş, işini-gücünü kurmuş, TC vatandaşlığı edinmiş, ev ve mülk sahibi olmuş mültecilerin gideceğine pek ihtimal vermesem de, sayın İçişleri Bakanımız gidebileceklerine dair cümle kurunca, bir de kentimizde yaşayan Suriyeliler Esad gitti diye, devrildi diye, Şam ve Halep kurtuldu diye sevinip, sevinç çığlıkları atınca aklıma geldi; kardeşim madem bu kadar seviniyorsunuz, ki haklısınız, o zaman gidip bu sevinç çığlıklarınızı, kutlamalarınızı vatan dediğiniz topraklarınızda yapsanız!
Bölge hâlâ güvenli mi, zannetmiyorum. Baksanıza şımarık, ABD uşağı İsrail rahat durmuyor, Suriye içlerine saldırılarını artırıyor. Güvenli bölge mi şimdilik, buna dair görüşler, yorumlar farklı.
*
Başkanım sayın Fırat Görgel’e birkaç tavsiyem olacak! Kendisi bu şehrin hafızası. Dirayetine, ferasetine, cesaretine güvenen birisi olarak kulak arkası edeceğini sanmıyorum.
Tutar mı, dinler mi, kendisi bilir. Biz Maraş’ın derdiyle dertlenip, niyetimizin üzüm yemek olduğunu beyan ederken, şu Arasa Camii üzerindeki kirli adanın bir an önce kamulaştırılmasının gerekliliğini söylüyorum.
Ulaşım için, görünüm için, göz zevkimiz için bu çarpık, bu barakamsı, üstelik de sıvasız, hiç bir görselliği olmayan dükkanlardan oluşan bu bölgenin kamulaştırılması, ulaşıma nefes aldıracak, alan genişleyecek, çünkü Demokrasi Meydanı konteynerlerle esnafın işyeri ile dolunca, meydan, meydan olmaktan çıktı zaten de, Arasa Cami üzerindeki bölgenin kamulaştırılması, yıkılarak hak sahiplerine başka bölgelerde yer verilerek hem mağduriyetleri önlenmeli, hem de gözümüz yorulmaktan kurtulsun derim.
*
Bugün adına Halep dediğimiz Suriyeli mültecilerin işyerlerinden oluşan bölge hakeza. Çarşı diyelim gitsin!
Yaya git bak, rezil, arabayla önünden geç, miden bulanacak! Çok kirli bir görüntüsü var. Harap, viran, ha yıkıldı ha yıkılacak olup da birilerine zarar vermektense, bir an önce kamulaştırma yapılmalı. Oradan ekmek yiyenlere de yazık! O işyerlerinin üstünde oturan da yok. Mezbelelik resmen!
Tez elden kamulaştırılarak o ilkel görüntüden kurtulmayı bekliyor insanlar. Göze batıyor, çirkin duruyor, zaten üzerinde ve yanında oturan, ikamet eden de yok, belki de ansızın insanların üzerine çökecek kadar harabeye dönen evlerin, dükkanların kamulaştırılması aciliyet kesbediyor.
*
Atatürk Meydanından başlayıp, Kanlıdere Köprüsü’ne kadar uzanan çizgide bir yol var. Sağında ayakkabıcılar, solunda değişik işle uğraşan esnaf, özellikle spot beyaz eşya satıcıları.
İki taraflı araçlar park edilince, zaten yayaya yürümek için yer kalmadığı gibi, araçlar gider-gelirken çile çekiyor, işkence yaşıyor. Uzun kuyruklar, insanın canını sıkan ısrarlı kornalar, bağırıp çağıranlar, kavga-gürültüler, bu caddenin acilen iyileşmesi lazım.
Çözümü şu; giyim mağaza ve spot beyaz eşya mağazalarının olduğu bölüm köprüye kadar kamulaştırılmalı, o güzelim çınar ağaçları ortada kalacak, yani refüj oluşturacak hale getirilmeli, Türkçesi cadde genişletilerek çekilen çilelere, işkencelere son verilmeli.
*
Stad meselesi can sıkmaya devam ediyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan 17.500 kişilik stad sözü verdiyse de, içinde bulunduğumuz ayda Gençlik ve Spor Bakanlığının Bütçesi onaylandı, Meclisten geçti de, acaba önümüzdeki yılın bütçesinde yatırım programına alınır, en kısa sürede inşaatına başlanır mı, yorum erken.
Cumhurbaşkanımıza ve Büyükşehir belediye Başkanımıza inanıyoruz, güveniyoruz. Söz verdiler, yapılacağına adım gibi emin iken, takımlarımız suni çimde veya komşu ilçe stadlarında maçlarını oynamaktan kurtulsun istiyoruz.
3. ligde mücadele veren takımlarımız var. Kimse ne Mustafa Denizli, ne de bizler İrlandalı’yız. Her iki takımımıza sahip çıkıp, başarılı olmaları için dua edecek, destek vereceğiz.
Ve kimse de bizim ekmeğimizi vermiyor, kimsenin de emir eri, kurşun askeri değiliz. Birilerinin maaşlı işçisi de…
Stad şart ve zaruri hale geldi. Sadece Fırat Görgel Başkanım değil, bürokrasi, siyasiler de bu meselede elini taşın altına koymalı.
*
Rıdvan Hoca Çarşısı batı cephesi yolu üzerindeki bölge, parsel, ada yani. Acilen kamulaştırılması gerekenlerin başında gelmeli bana göre. Zamanında belediye başkanları çok efelendiler, çok büyük konuştular, yıkarız, biri kahveciye boyun mu eğeceğiz deseler de güçleri yetmedi, hemen bitişiğindeki Erkuşlar Mobilya Mağazasının bulunduğu o daracık, o araçların, özellikle toplu taşıma araçlarının geçerken çektikleri-yaşadıkları sıkıntıyı her gün gözlemleyen birisi olarak, ulaşımda tıkanan damarları açmak adına, ulaşımı rahatlatmak adına kamulaştırılması geciktirilmemeli.
Zira her zaman derim, yazarım, Maraş yapıldıkça değil, yıkıldıkça daha da güzelleşecek, yaşanır hale gelecek!
*
Mehmet Beşen kardeşimize bir parantez açmazsak olmaz. Şundan olmaz, Mehmet Beşen’siz bir ortam, sofra, dostluk, arkadaşlık hayatta olmaz!
Şimdi Büyükşehir Belediye Meclis Başkanvekili. Fırat Görgel Başkanın eli-ayağı. Yükünü alan kimse. Başı dara düşen, işi olan, canı sıkılan, yolda yürürken ayağına taş değen sevgili Beşen’in kapısını aşındırıyor.
Ha, o bundan muzdarip mi, değil. Başkan Görgel’in yükünü alıyor, ona rahat bir çalışma ortamı, imkanı ve zamanı sunuyor, hazırlıyor, insanları memnun edip, çayını kahvesini ikram edip gönderiyor.
İnsanları yormuyor, elinden geldiğince, imkanları nispetinde sorunlarını çözmeye gayret gösteriyor, en önemlisi de gülümseyen yüzünü kimseden esirgemediği için, bir dost, bir ağabey olarak gönüllere kazınıyor.
*
Bak beyim, kulağını aç ve beni iyi dinle!
Kimsenin rengine, etnik kökenine, tuttuğu takıma, gönül verdiği partiye bakılmaksızın hizmet eden insanların, yerel yöneticilerin, sivil toplum kuruluş kanaat önderlerinin, bu şehrin ve yaşamın olmazsa olmazı basın camiasının, esnafımızın, sanayicimizin yanında durur, onların sesi, gözü ve kulağı oluruz.
Eksik yanımız, zaaflarımız, duygusal paylaşımlarımız, yorumlarımız olabilir. Bilinsin ki art niyetli değiliz.
Şehir toparlanıyor, barınma sorunu önümüzdeki yılın Mart ayı sonunda bitiyor, esnaf çarşısına, dükkanına kavuşacak, hayat normale dönecek, insanların yüzüne kan ve renk gelecek.
Ah bir de şu Ilıca Hastanesi’ni hayata geçirseydiniz var ya, size ölmüş tavuk dürümü bile ısmarlardım emekli maaşımdan!
Ne diyordu Levent Kırca, ‘Aç gözünü seyret, tekrarı yok bunun!’ Bu şehrin başka bir yerde şubesi, bizim de gidecek başka bir yerimiz yok.
Hadi, toparlanın gayrı!