Ben söylemekten, yazmaktan bıktım, ahali bıkmadı.
Yeter be kardeşim, yeter! Ziyaretin de bir sınırı, haddi hududu varken, bu ne ya! Her gün kabak dolması yenmez ki birader. Belediyelerden ziyaret haberlerinden başka gelen yok.
Ha, bunda belediyelerin, başkanların ve bu ziyaretleri haber yapmaya çalışan, hep aynı bildik, aşina cümleleri, kelimeleri haber diye servis yapmak isteyen basın çalışanlarının suçu, kabahati var mı, tabi ki yok.
Neticede onlar görevlerini yaparken, başkanlar da ne yapsın! Gelene git deme şansları yok.
Gelenler, mahallede kim varsa, yedi sülalesini toplayıp geliyor.
İlçelerden, köylerden, en uzak mahallelerden, (eski beldeler) yolda gördüklerini alıp belediyeye getiriyor, “Başkanım hayırlı olsun, seçimlerde oyumuzu size kullandık! Biz zaten sizin seçileceğinizi biliyorduk, size inandık, güvendik!” yağcılık kokan kelimeler.
Külliyen yalan!
Oy bile vermemiştir belki.
Seçildiler ya, başkanlık kodluğuna oturdular ya, eee, yalakalığın da sınırı yok, sallasan gümrük de isteyen yok, yalan da parayla değil, yılışık yılışık hareketler.
Siyah veya lacivert elbiseler. Ceketler düğmeli, gömlekler ütülü, kravatlar yerinde.
Gelsin çaylar, g itsin kahveler.
Başkanlar da herhalde her gün 150 bardak çay, eh o kadar da olmasa, hatırı sayılır miktarda kahve içiyorlardır.
Buna ne mide dayanır, ne beden.
Akşam eve gittiklerinde herhalde haşata oluyorlardır.
Sonra…
Gelenlerin notları, talepleri, şikâyetleri…
Bu arada, başkana gelinmeden özel kaleme bırakılan iş istekleri… Ya da kişisel, belki de mahalleye yönelik talepler…
Hele, geçenlerde Necati Okay’a gittik arkadaşlarla. Bir bayan, kızına iş istedi. Okay da nazik insan, kibar bir dille, kimseye iş sözü vermediğini, iş talep formunu ilgili yerlere bırakmasını, ihtiyaç olduğunda değerlendirileceğini söylese de, bayan ne dese beğenirsiniz, “Başkanım kızıma iş vereceksin. Ben sana oy verdim, üstelik de 50 oy çıktı bizden sana…”
Yuh artık!
Neyse gazetelere, sitelere haber lazım da, bu ziyaret haberlerini sitelere, gazetelere koyan arkadaşlarımız da yoruldu, bıktı, usandı.
Aynı başlıklar, aynı beylik cümleler, aynı kimseler…
Gına geldi artık.,
Başkanları rahat bırakın!
Yeter gelip gittiğiniz, yeter talepleriniz, yeter şikâyetleriniz.
Zaman verin, fırsat tanıyın. Rahat bırakın adamları.