Olamam da, mesela dedik yani. Olsaydım, kırmızı plakalı arabaya binip koltuğa otursaydım, kendim için, çevrem için, memleketim ve partim için ne yapardım?
Aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş ya, benimki o hesap olsa gerek, hülyalara daldım, hocalara-fakılara bez bağlatıp mum yaktırdım, benim bakanlığımın caiz olup olmadığını âlimlere danıştım, kurbanlar kestirip olması için Allah’a bin bir dualar ettim!
Her ne kadar sayın Başbakan, ”Size bakan yok, bakan sizin neyinize, ben varım ya burada, sizin bakanınız benim!” dediyse de, gönül karda gezer misali, küçücük aklımla bakan olmaya kalktım. Belki haddimi, boyumu aştım ama olsun, ben de bu ülkenin vatandaşıydım ve herkes gibi bakan olmak benim de hakkımdı.
Bırakın bakanlığı, milletvekili dahi olsam, ben size ne yapacağımı biliyorum ya, neyse, bayramlık ağzımı açtırmayın şimdi! Daha bayrama da çok var gerçi.
Gelelim şu bakanlık meselesine…
Olmaz, olamam ya, neyse… Tutun ki oldum, ne yapardım bu şehir için!
*
Önce şehrimde yayınlanan bütün mahalli gazetelere abone olurum. Hem de hatırı sayılır bir meblağa. Desteklerim. Üstüne başına bakmayan, ekmeğini yemekten aciz ve zengin de olsa, yine de katkı sağlarım, basının güçlenmesine omuz veririm.
*
Hemşehrilerimi Ankara’ya yormamak için, Kahramanmaraş’ta danışmanı ve sekreteri olan bir büro tutarım. İşi gücü olanlar, Ankara’da hastanelerden randevu almak isteyenler, oğluna-kızına iş talebinde bulunanlar, elektrik-su ya da Maraş’a dönüş bileti ihtiyacı olanlar, tayin isteyenler-bekleyenler otursun, çayını kahvesini içsin, dertlerini danışmanıma aktarsınlar, gerektiğinde sekreterimin telefonunu kullanarak, işlerini Maraş’ta görsünler. Ankara’ya gelip de masraf edeceklerine, yorulacaklarına, bürom emirlerinde olacak. Bundan büyük hizmet mi olur Allah aşkına!
*
Her yıl mecliste, zenginlere, yandaşlara ve seçim çalışmalarımda bana sponsor olan firmalara, işadamlarına ve vakıflara üstün hizmet ödülü verilir. Ben buna karşıyım. O güçlü isimlerin ödüle ihtiyacı yok ki. Ben bakan olunca, önce şehrimdeki başarılı gazetecileri alırım, teraziye koyarım, kantara çekerim, kaç okka-batman geliyorsa, mecliste üstün hizmet ödülünü ona veririm. Ne yani, bu ülkede üstün hizmet ödülü verilecek gazeteci yok mu?
*
Önce can, sonra canan ilkesinden hareketle, ne kadar akraba, açıkta kalan ehliyetli-ehliyetsiz tanıdık varsa, işe girmelerini sağlarım. Gerektiğinde onlar için canımı, hatta koltuğumu bile feda eder, mecliste önerge veririm. Kalkınmayı önce yakınlarımdan başlatırım. Onlar kalkınırsa, işleri-güçleri olursa, bana zararları olmaz, ben de rahat çalışırım, sizler için, Allah rızası için!
*
Şehrimizde hizmet veren yüzlerce müteahhit var. Adamlar iş makinalarını satıp, devletten aldıkları ihaleleri, üstlendikleri işi zamanında bitirmek için canhıraş çalışırken, hak edişlerini alamadıkları zaman seyirci kalamam. Gerekirse önlerine düşerim, bakanlıkta, her nerede işleri varsa, hak edişlerinin tahsili için dahi kelle koltukta giderim. Ne demek, benim müteahhidim işini bitirecek, hak edişini alamayacak. Var mı öyle üç köfte yirmibeşe.
*
İhale ve iş takipçiliği yaparım! Eeeee, ben sizler için zamanımı, sağlığımı harcarken, tabi bu hizmetlerin de bir bedeli olacak. Neyle yedirip besleyeceğim seçmenimi, nerede yatıracağım. Alacağım maaş ne ki zaten. Komisyonumu alıp keyfime bakacağım, başkalarından aldıklarımı, yine size harcayacağım. Robin Hud gibi aynen… Fakir fukara dostuyum ya!
*
Maraş’a çok gelmeme gerek yok. Gelip de moralim bozulacak. Gazeteler haber diye peşime düşecek, bayramdan bayrama çıkanlar kutlama için en olmadık yerde talepte bulunacaklar, patavatsızlığım da tutarsa belki ağzımdan birkaç cümle kaçırırım, pot kırarım, söylenmeyecek lafları söylerim, (Çünkü her doğru her yerde söylenmez, bize bunu bellettiler) başım derde gider, daha açıkçası, bir sonraki seçimde şansımı zora sokabilirim. Bu riski göze alamam. Ballı lokma tatlısı emeklilik dururken, avanta varken, kırmızı plakalı araba ile ailecek pikniğe, tatile gitmek varken… Gelmekten, sizlerle bir arada bulunmaktansa, gelmemek, yüzünüzü görmemek daha hayırlı benim ve geleceğim için.
Sözün özü, benden bakan olursa, varın dünyanın ne olduğunu anlayın artık!