CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ sözünü hangi hedefle, hangi niyetle ifade ettiği ülkenin yegâne tartışma konusu haline geldi. Nur topu gibi bir gündemimiz oluştu. Konuşanlar, yazanlar gırla gidiyor!
Merak ediyorum, hangi amaçla söylenirse söylensin de, günümüzde helalleşmenin bir karşılığı var mı? Ya da helalleşme gibi toplumsal barışı işaret eden dini ve benzer talepler, istekler halkın umurunda mı?
O bakımdan mı kendi içinden dahi ‘bu da nereden çıktı?’ diye sesli tepkiler yükseldi de önce bu toplumun bu hale nasıl geldiğine bakılmalı, sorgulanmalı.
Çünkü toplum milli ve manevi değerlerinden koptu, kopuyor!
*
Helalleşmenin yüce bir anlamı var. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama isterseniz önce bir ayna tutalım topluma, bakın nasıl ve neler göreceksiniz! Bir kere, kabul edin veya etmeyin, değerler kavramında ciddi bir erozyon var ve irtifa kaybı yaşanıyor.
Günümüzde artık her şey para, maddiyat. Milli ve manevi değerler insanların çok da umurunda değil artık. İnsanlar karnını doyurmaya bakıyor önce. Paraya çevrilmeyen, paranın satın almadığı, alamayacağı değerler kaldı mı ki de, herkes dizginsiz ve sınırsız güç derdinde. Ahlaki değerlermiş, gazeteci etiği imiş, milli ve manevi değerler bitti bitiyormuş, paramızın bile rezil olma durumu, inanç kavramı bile tartışma konusu olup çıkmış, ‘bana ne, sana ne, kime ne!’ haline dönüştü.
Sistem, ‘varsa pulun, herkes kulun’ olup çıktı.
*
Toplumun genel olarak hayata bakış açısı şu; yaratılan ‘sahte ihtiyaçlar’ düzeninde her şeyin ölçüsü ‘marka’ yapıldı. Hesap verebilmek çoğunluğun, yani toplumu oluşturan bireylerin büyük kesiminin umurunda olmaya başladı. Adalet taleplerimiz ise ‘gücü gücü yetene’ dönüştü, epeydir zincire bağlı olan vicdanlar da çürüdü, çöplüğe atıldı.
O hale geldik ki, kimse kendini kusurlu, suçlu görmemeye başladı, yanlış yapanın yanına kâr kaldı her şey. Doğru ile yanlış arasında ayırım da kalmayınca, uçurum büyüyünce, hadi mesleğimizden örnek verelim, gerçek haber ile uydurma haber arasındaki makas daha da açıldı, gazeteye, gazetecilere güven kalmadı. Sansasyonel haberler ‘değer’ sayıldı.
Bilgiye, araştırmaya dayalı her şey düşman ilan edildi, dayatılan ezberler bilim diye kakalandı topluma. O bakımdan tik tok gençliği toplumda egemen oldu, sosyal medyadaki acılar alay konusu, sosyal linç tutku haline geldi.
*
Bu kadar edebiyat parçalamadan sonra gelelim asıl meseleye, şu benim helalleşme isteğime.
Bu mesleğe 52 senemi verdim, yani yarım asrı geride bırakmışım. Hatalarım oldu, yanlışlarım zuhur etti, kabahati sırtıma yük eyledim zaman zamanla. Karşılıksız bedeller de ödedim, en büyük hatam, her şey, herkese ‘yok’ demeyi öğrenemedim.
Eh, artık belli bir yaşa da geldik, 75’e merdiven dayadık.
Yaş da, gazetecilik de bir yere kadar.
Yarın ne olacağımızı bilemiyoruz, kestiremiyoruz. Kaldı ki benim yaşam felsefemde yarın diye bir şey yok. 24 saat yaşarım, yarını düşünmem. Yarın için plan da yapmam.
*
Bir insan bir yerden bir yere taşınırken, komşularını değiştirir, tuz ekmek olmuştur, komşuluk hakları geçmiştir üzerlerine, ayrılırken, veda ederken ‘helallik’ dilerler.
Yola çıkıyorsunuz, uzun bir yolculuk var önünüzde. Ailenizden, ortağınızdan, çalışanlarınızdan helallik diliyorsunuz.
Kutsal topraklara gideceksiniz örneğin, eh gidip de dönmemek var, yakınlarınızdan helallik dilemenizden doğal bir şey olamaz.
Ben de…
Zaman ne gösterir bilemem. Rabbim ömrüme zeval vermediği sürece bu mesleği icra ederim de, yarın ne olacağını kestiremiyorsunuz. Hak vaki olduğunda, ahirete kapısı aralandığında, emanet sahibi emanetini almak için aracısını gönderdiğinde, helallik istemek kaçınılmaz.
Yarın, kim bilir nerede ve muhtemel bir tarihte ölebilirim. Ölüm Allah’ın emri netice itibariyle. Hani türküde diyor ya, ‘yolun sonu görünüyor!’ o hesap benimkisi… Geride bir namazlık saltanat kalacak!
Yarın, muhtemel bir zamanda gazeteciliği de bırakabilirim. Her şeyin bir sonu var nihayetinde. Üzdüklerim, kırdıklarım, hatalarım, yanlışlarım olmuştur.
Sizden helallik istiyorum, diliyorum. Hakkınızı helal edin!