banner1524
 Benzer yazıyı geçtiğimiz hafta yine bu köşede okumuştunuz. Ancak şehrimizde siyasi gelişmeler an itibariyle çabuk gelişiyor, değişiyor. Gündeme yetişmek zor.

Cami ve adalet yine konumuz. Tekrarı olacak ama kusura bakmayın!

*

Bir Yahudi esnafı, adaletine güvendiği Halife Hz. Ömer’in karşısına çıkar. Şikâyeti vardır. Arsasının bir bölümüne cami yapılmıştır. Yahudi’nin şikâyetini dinleyen Hz. Ömer adama hak verir ve talimatını bildirir; “Camiyi yıkın ama adaleti yıkmayın!”

Yine bir gün, arkadaşlarına “Yanlış yapacak olursam ne yaparsınız?” diye sormuş. Sahabeden biri kılıcını göstererek, ”Ey Ömer, seni eğri kılıcımızla doğrulturuz!”  cevabını vermiş. Ömer Allah’a şükretmiş, yanlış yaptığında kendini uyaracak insanların var olduğunu görerek…

İşte o kılıç bugün hukuktur.

Hz. Ömer, devlet başkanı olduğunda hiçbir akrabasına görev vermemiş. Keza devletin mumu ile kendi özel işlerini kullandığı mum hikâyesini de hatırlayın. Hak, hukuk ve adaletin temsilcisi, örneği Hz. Ömer ve adalet anlayışı, keşke günümüzde de yaşansa.

Adaletin ve hakkaniyetin olmadığı yerde, ne ilimden bahsedilebilir, ne ekonomik gelişmelerden, ne de insanlık projelerinden…

*

Geleneksel toplumlarda devlet yönetimi, en basit bir dille ifade edecek olursak, kimse kusura bakmasın, ahbap çavuş ilişkileri ile yürüyor. Din ise siyaset yapmanın ve yayılmanın bir aracı. Nitekim bu durum, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman din savaşlarını ve tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Gelişmiş ülkelerde kurum ve kurallar, hak ve hukuk temelleri üzerinden yürüyor ve insanlara eşit, özgür ve müreffeh bir ortam sağlamak için oluşturuluyor. Tartışmalar da bu zeminde hayat buluyor.

*

Bir gönül yıkmak, gönül kırmak, cami ve adaleti yıkmakla eşdeğerdir. 

Şimdi… Meseleye gelecek olursak…

Öyle bir zamandayız ki, insan kime selam vereceğini, kimin yanında ne konuşacağını, nerelere gidilip gidilemeyeceğini kestiremez hale geldik. Kim dost,  kim düşman, kim jurnalci,  kim dedikoducu, kim ispiyoncu tahmini bile güç hale gelince, insan çekiniyor haliyle. Dost meclislerinde, kahve köşelerinde,  berberde, hamamda bile bu tür meseleleri konuşurken temkinli hareket ediyor insan.  Çünkü saldırının, çünkü ihanetin, çünkü darbenin, çünkü ispiyonun kimden ve nereden geldiğini tahmin edemezken, kelimeleri özenle seçerek konuşuyorsunuz.

Ulu orta, laf olsun diye sağda solda konuştuğunuz, belki de ileri gittiğiniz meseleler, size ispiyon, size darbe, size itibarsızlaştırma olarak geri dönebiliyor.

*

Şunu bilir, bunu söylerim, adaletin kestiği parmak hiçbir zaman acımaz. Bizler Türk adaletine her zaman inandık, güvendik, aldıkları kararlara her zaman saygı duyduk. Duymak zorundayız çünkü bu ülke demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü özümsemiş, adaletin temsilcisi…

Ancak, özellikle 15 Temmuz hain darbe kalkışmasından sonra, insanlarda bir tedirginlik başladı. Hıncını alamayan, öfkesi dinmeyen, umduğunu bulamayan hain FETÖ ve yandaşları, şerefsizler, ‘ben yandım, başkası da yansın!’ mantığından hareketle, alakasız, suçsuz, günahsız insanları da gammazlayarak hem zan altında bırakıyor, hem ailesine zarar veriyor,  hem de Türk adaletini yaralıyorlardı. Bilerek yaptıkları hareket buydu.  Yani kendi günahlarına ortak arıyor, kendi çukurlarına başkalarını da çekerek, sözde intikam alıyorlardı.

*

Adalete her zaman inandık, güvendik. Güvenmeye, inanmaya devam edeceğiz. Hakim ve savcılarımızın Allah yokluklarını vermesin! 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527