Okunsun…
Gurbettekiler, yurtdışındakiler, sıla özlemi çekenler, anne-baba, sevgili hasretiyle yanıp tutuşanların, tabi özellikle yurtdışında ikamet eden, çalışan, yaşayan insanların, hemşerilerimizin Türkiye’ye açılan kapısı, penceresiyiz bizler.
Her yazar, gazeteci, yazılarının okunmasını ister. Ki bunun için vardır. Yazarken, haberlerimizi siteye koyarken, hasret çekenler, gurbet şarkı ve türküleri ile teselli bulanlar, (Ya da Avrupa’da, Almanya’da istediğini bulamayanlar, amaçlarına ve hedeflerine ulaşamayanlar, hatta gittiklerine gideceklerine bin pişman olanlar) buram buram memleket, satır satır Kahramanmaraş kokan (İsterseniz buna Çokyaşar köyünü de ekleyin) haber ve yazılarımızla mutlu olanları gördükçe, bizler de seviniyor, mutlu oluyoruz.
*
Bazen bir telefon, ya da bir e.mail gelir, “Yazılarınızı okuyoruz. Haberlerinizi takip ediyoruz. Allah razı olsun. Sitenizi açtığımızda memleketi, doğup büyüdüğümüz toprakları görüyoruz, yüreğinize sağlık!” dediklerinde, bizdeki sevinci anlatacak kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Almanya, Hollanda, İsviçre, Fransa… Kahramanmaraş’tan gidip de beklentilerine karşılık bulamayan, ya da aksine, orada nam salan, imparatorluk kuran, hatırı sayılır işadamı sınıfına girdikleri gibi, siyaseten ve bürokrasinin de çeşitli kademelerinde yer alan insanlarımızın olduğunu duyunca, biz de onlarla gurur duyuyoruz.
Ancak, beklentileri boşa çıkanları, umduğunu bulamayanları da duyunca, üzülüyoruz tabi.
İnsanlar bir dönemler, ki bugün dahi öyle, özellikle Alamanya dedikleri dış ülkeleri umut kapısı, ekmek kapısı olarak gördüler.
Filmlere bile konu oldu bu.
Bu ülkede beyaz naylon gömleği ilk giyen Alamancılar oldu.
Hatırlayın, şehir içinde teyplerin sesini açıp, tüm millete duyuran, çarşı-pazarı ve sokağı müzikhole dönüştüren yine Alamancılardı.
Görgüsüzlük, sonradan görme deseniz de, bunları yaşadık, gördük.
*
Ekmek kapısı diyenler, kendi memleketlerinde iş bulamayınca, soluğu dışarıda alanlar, acı, çile dolu ve sıkıntıya gark olmuş bir yaşam sürseler de, “Dönsek ne yapacağız, en iyisi gavura çalışmak!” dediler, beden göçünü büyüttükçe büyüttüler.
*
Bugün Avrupa’da 5,5 milyon Türk’ün yaşadığı biliniyor, söyleniyor.
Kimisi bir dilim ekmek için gitti.
Kimisi geleceğini, istikbalini kurtarmak için kaldı.
Kimisi de senelerdir canına tak diyen işsizliğe çare olur diye çıktı dışarı.
Kimisi de yerleşir, evlenirim, mutlu olurum düşüncesiyle hareket etti.
Neticede beyin göçü yaşadılar.
En çok da umduğunu bulamayanlara üzüldüm.
İçlerinde tanıdıklarım, sevdiklerim de vardı çünkü. Şimdi mutlu olmadıklarını, hatta pişman olduklarını duyuyorum, üzülüyorum.
Ama ne yaparsın, Almanya acı gurbet!