Vatandaşın isteği bitmez. Nefis işte, çeker. O dünyevi nefis, bizi, sizi, hepimizi israfa sürükler, bir tüketim ekonomisinin figüranı değil, başrol oyuncusu yapar.
Vatandaş; gelirim artsın, işsiz kalmayayım, şu sonbahara oğlanın düğününü yapayım, bir de otomobilim, başımı sokacak evim ve bankada param olsun, ister.
İstemenin sınırı yok.
Tatilden, eğlenceden geri kalmak da istemez bu arada. Yetinse yine iyi, tüm teknolojik gelişme adına ne varsa, evimde olsun, dünyayı avucumun içine alayım istiyor.
Fırtınalar yaratan bir ırkın evladı olarak bizler, tüketim hastasıyız.
Senede bir ev, senede bir otomobil, altı ayda bir cep telefonu değiştirme hastalığına yakalandık.
Maça çıkıyoruz, kafa vurayım, rakibe top kaptırmayayım, mümkünse golü de ben atayım diyoruz. Masaya vurunca dünya susar, herkes bana aferin çeker havasındayız.
İnsanlar zenginleşsin, yollar, köprüler, yeni şehirler, tüneller, fabrikalara yapılsın, kimse işsiz kalmasın derdindeyiz ya, fakirlik kalmasın, gelir dağılımında adalet yaşansın diye de diretiyoruz.
*
He kendimizi düşünüyor, dış siyasete gelince de, söz konusu Suriye, Irak ve İsrail olunca kükrüyor, aslan kesiliyoruz. Bir asıp kesmediğimiz kalıyor. Olursa o da sözde kalıyor mecburen! Birileri “Otur yerine, kes sesini!” diyor, pısıveriyoruz, mecburen, mecburiyetten… Borçlu adam mecbur, mahkûm adamdır.
Otur diyorsa oturacaksın, sus diyorsa dilini depene çekeceksin!
Başka şansın yok!
Her şeyi istiyoruz da borç batağından kurtulamıyoruz bir türlü. Dedik ya, israf ekonomisinin başrol oyuncuları olduk, her şeyimiz olsun derken, bankalara, esnafa olan borcun haddi hesabı bilinmiyor. Kredi kartı mağdurları olacağımızı bile bile, (Parantez içinde yazmak istiyorum, emekli ve hiçbir işe yaramayan basın kartından başka kartım yok Allah’a şükür) sanki verenlere hayrına veriyormuş gibi, simit dağıtır gibi dağıtılan kredi kartlarını koyacak yer yok cüzdanımızda. Dolu…
Aybaşını zor getiren bizler, evde başlayana huzursuzlukların, ardı arkası kesilmeyen taleplerin ve bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçların bir numaralı alıcısı olduğumuz için, talepleri ve ihtiyaçları karşılamada sıkıntı çekiyoruz çoğu vakit.
*
Ayağımızı yorgana göre uzattığımız yok! Her şey olsun, ama çabuk olsun! Sanki arkamızdan kovalayan var, sanki dünya nimetleri uçup gidecek, sanki bir daha gelmeyecek!
Bizi maddi sıkıntılar çekerken, bizden aldıklarıyla hovardalık yapanlara karşı da sesimizi çıkartmıyoruz. İsmimiz öne çıkmasın, mimlenmeyelim, fişlenmeyelim derdinde, korkusu ve telaşında iken, bizim paramızda hava basanları da insafa, vicdanlı olmaya davet etme hakkımızı bile elimizden almaya çalışıyorlar.
Kes sesini diyorlar, çok konuşma, görme, duyma ve haberdar olma diyorlar, bize üç maymunu oynama tavsiyesinde bulunuyorlar.
*
Vergiyi veren benim, israf eden, savurganlığa imza atan sensin!
Güreşi ben yapıyorum, parsayı sen topluyorsun!
Adalet bunun neresinde!
Her şeye tahammül edebilirim de, benim paramla bana hava atılmasına, benim paramla hovardalık yapılmasına dayanamıyorum işte!