banner1524

Siyasetçi olsun, bürokrat olsun fark etmiyor. Herkes birilerine sırtını dayıyor. Tekeri dönsün diye, oğlum-kızım işe girsin diye, işlerim büyüsün, devletten teşvik alayım diye, falan dairedeki koltuğum bir üst seviyeye yükselsin, itibarım artsın diye herkes birbirinin sırtını basamak olarak kullanıyor.

Tabi her şeyin de bir karşılığı var. Öyle kolay kolay kimseye ekmek yok bu şehirde.

Hayal etsen de, aklından geçse de, rüyalarına girse de, birilerinin adamı değilsen, ağzınla kuş tutsan havasın, civasın!

Siyaset de ülkeler gibidir. Dostluk aramayın. Çıkar ilişkileri vardır ayakta tutan, ne zaman ki trenden indin faytona bindin, ne dostluk kalır geriye, ne samimiyet… Çünkü öküz ölmüş, ortaklık bitmiştir.

*

Herkesin bir dayısı var. Kimisi Ankara’da, kimisi içeride. Dayı da kayı mübarek. Tuttuğunu koparan biri. Sümerbank’ta iken bir dostumuz vardı, cebinde sürekli meclis sigarası bulundurur, tuvalete gitse, ya da birkaç saat gözükmese insanların gözüne, ‘neredeydin birader!’ diye sorsalar, Ankara’da olduğunu, meclise gittiğini, milletvekilleri ile hasbihal ettiğini söylerdi.

Biz de inanırdık, yerdik. Nereden bileceksin cebindeki meclis sigarasını sürekli bulundurduğunu… Şayet es kaza gitse bile, ballandıra ballandıra anlatır, sanki sıradan bir şeymiş gibi, bir de umursamaz tavır takınırdı. Onun için Ankara’ya gitmek, meclise girmek, milletvekilleri ile oturup yemek yemek, sigaralarını içmek, sıradan bir hadiseydi.

Neredesin diye sorduklarında, ‘Ankara’dan dayım gelmiş!’ derdi.

*

Bir milletvekili gelir şehre, çevresinde, arkasında, yanında-yönünde birkaç kişi. Yalakaları desem ayıp olur da, arkadaşları. Tabi bu arkadaşlık, bu beraberlik, milletvekilliği bitene kadar. Bakın eski milletvekillerine, çarşıda-pazarda yalnızlar. Neredeyse selam vereni bile yok. Bir zamanlar kartal iken çevresini sarıp sarmalayanlar, şimdi kendilerine yeni lider, yeni dayı buldular.

Yarın düşsün koltuktan, altındaki koltuk kaysın kenara, anında terk etmeye hazırlar.

Niye? Çünkü sistem böyle!

Sahiplenir sözüm ona. Arkasında durur, çantasını taşır, tuvalete gitse, parasını peşin öder. Kuyruk gibidir, gölge gibidir. Adım adım takip eder.

Sistem öyle!

*

O siyasi de şehirde ne kadar ayak işleri var, ona yaptırır, gördürür. Çünkü o siyasinin ağzının içine bakar. Benim siyasetçim bir emir verse de yerine getirsem diye can atarken, o siyasetçi de bir gün bu imparatorluğun, bu kibrin son bulacağını bile bile, ‘ne yaparsam, ne yer içersem yanıma kâr kalıyor’ düşüncesiyle günlük ve anlık siyaset peşinde koşturuyor.

Kıyakçı ve ayakçı da bundan keyif alıyor, haz duyuyor! Vekilini çantasını taşımak, ona aklınca itibar sağlıyor. Oysa yarın o siyasetçi gündemden düştüğünde, ayakçıyı-kıyakçıyı tanımayacak, ’ede kusura bakma, çıkartamadım!’ diyecek ve bir zamanlar peşinde koşan, kuyruk gibi, gölge gibi arkasından yürüyeni elinin tersi ile kenara atacaktır.

Sistem böyle…

*

Netice itibariyle el eli, el de yüzü yuruyor (yıkıyor) ama siyasetin kirlendiği, ayaklar altında ezildiği, itibarsızlaştırıldığı günümüzde bu kıyakçılık, bu ayakçılık ne yazık ki meslek haline geldiğinden gerçek dava adamlarının, partilerin mutfağından gelmiş, oysa kapının önüne konulmayacak ve selam dahi verilmeyecek adamlar partileri işgal ettiğinden, kendilerini eşşekten düşmüşe benzetiyorlar.

Ama eşeklik de baki kalıyor nedense!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527