Hayatta bazı şeyler istediğimiz gibi gitmeyebiliyor. Tavlayı bilmem ama bilenleri seyrederim, dübeş atıyorsun yek geliyor. Beklediklerin, umdukların tek gelmiyor ama. Bazıları ya katlanarak, ya toplu geliyor üzerine üzerine. Birinden sıyrılayım derken, ötekine yakalanıyorsun. Sorunlardan, sıkıntılardan kaçış, kurtuluş yok.
Zira bu şehirde birinin yaptığını öteki beğenmiyor, berikinin yaptığına öteki dudak büküyor, başkasının yaptıklarına inat, beğendiğin yeri yaz boz tahtasına çeviriyor, haliyle taşlar yerinden oynayınca, yama dikiş tutar mı, iyi yaptığın da güme gidiyor bazen.
Bir basın emekçisi olarak yazmıyorum bunu, günümüzde tüm insanlık, artık seçimi bıraktı bir tarafa, unuttu, şimdi herkes koronavirüsi le uğraşırken, bu belayı başımızdan nasıl def ederiz diye düşünürken, geçim kaygısı virüsün de önüne geçti.
Sizi temin ederim virüsü çok da ciddiye alan yok. Yok, çünkü geçim kaygısı, eve ekmek götürme telaşı, virüsten ağır basmaya başladı.
Size samimi bir şey söyleyeyim mi, biz bu virüs işini biraz abarttık galiba. Deprem olduğunda etkili ve yetkili kimseler sokağa çıkmayın derken, koronavirüs yüzünden şimdi evden dışarı çıkmamamız salık veriliyor.
Ne günlere kaldık Ya Rab’bim!
*
Şimdi hayat durdu şehirde derken, bugün 1 Haziran itibariyle normalleşme başladı. ama çalışan 657’ye tabi olanları saymıyorum, işçiler, esnaf çok mağdur oldu. Tüm sosyal mekânlar kapalı iken, bugün müşteri kabulüne başlasa da, insanlar tedirgin, kaygılı… İhtiyaçları, yapılacakları erteleme vakti. Sosyal mekânların kapatılması, çalışmalarına ara verilmesi, işsizliği de beraberinde getirdi. Bu da virüsten daha korkunç oysa!
Ne olursa olsun, 3 kuralı ihlal etmemek gerekiyor. Hijyen, maske ve sosyal mesafe…
Oraya gitme, buraya girme! Ee, ne yapacaksın! Evde otur bulaşık yıka, ütü yap, hanıma yardım et! Elinden gelmiyorsa, bu yaştan sonra kılıbık diploması verilir korkusu da taşıyorsan, virüs falan kesmiyor seni, atıyorsun kendini dışarı. Ama her yer kapalı. Git diyorlar gidemiyorsun, kal diyorlar kalamıyorsun, otur diyorlar oturamıyorsun! İki arada bir derede ne yapacağını şaşırmışken, ne düşüneceğini de bilemez hale geliyorsun. Şaşkınlıktan, ümitsizlikten!
*
Yapacak işin yok, birini eleştirsen, herkes zaten öküz altında buzağı aramaya bayılıyor, çok da hevesliler. Övsen, helal olsun desen, aferin, iyi işler yapıyor diye yazsan, yazdıklarına kendin de inanmadığın gibi, bir de milleti inandırmak gibi beyhude bir işe girişiyorsun! Eleştirsen, zaten yapılan bir icraata da yok, koronavirüs çıktı, başkanların da canına minnet, gönderilen haberler de dandik mi dandik, laf olsun torba dolsun misali, sırf günü kurtarmak için yapılan uçuk kaçık, eften püften haberleri vatandaş okumaktan sıkıldı, bunaldı, ne yapacaksın!
SANKO’dan bile elle tutulur, gözle görülür birinci sınıf haberler gelirken, e.mail’lerimize gelenlere bakınca için daralıyor, ruhun kararıyor, ekşi ayran içmiş gibi miden bulanıyor! Avuç kadar haberin içinde, 5-6 kez ‘… Belediyesi’ yazıyor. Ee, adam haklı, nasıl dolduracak içini, işin içinde fırça yemek var. Yemek her gün üç öğün, bir de üstüne üstlük fırça yiyorsun yemek üstüne tatlı gibi geldiğini zannediyorsun ama sen de haklısın birader. Horozu çok olan yerin sabahı erken oluyor!
*
Aslında bu yazıyı sevgili Zeki Demir için yazmıştım. Senelerdir BUGÜN Gazetesinde çalıştı, kendini yetiştirdi, geliştirdi.
Ama kader ağlarını örüyor ister istemez ve biz ona karşı koyamıyoruz! Çünkü kaderin önüne geçilemiyor. İnsan kendi kaderini kendi belirler mi, kimilerine göre evet, kimilerine göre hayır olsa da netice, bazen o örülen ağın içine sıkışıp kalıyor insanoğlu.
Şimdi uzun aradan sonra GÜNAYDIN Gazetesini yeniden çıkarttı. Önceki sayılarından biliyorum, bu işi başaracak yetenekte. Ona güveniyorum. Rabbim rızkını bol versin!