Temel oldukça aktif bir iş adamıdır. Eşi Fadime ise, ortaokul mezunu bir ev hanımıdır. Temel sürekli ev gezilerine çıkar, panellere, seminerlere, sempozyumlara katılır. Arada bir de iş arkadaşlarıyla sosyal aktivitelere katılarak kendisini sürekli geliştirir. Fadime ise, evliliklerinin üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen eşinin bu iş seyahatlerine ve sosyal faaliyetlerine hiç katılmamıştır. İki çocuğun bakımını üstlenmiş ve kültürü, kapı komşusunun kültürü ile sınırlı kalmıştır.
Günlerden bir gün Temel eşini ne kadar ihmal ettiğini fark eder ve der ki: "Ula Fadime, uzun zamandır seni ihmal ettiğimi fark ettum. Çocukları kayınvalideye bırakalum birlikte bir tatile çıkalum. Ama öyle otellere filan değil, baş başa kalabileceğimiz bir yere gidelum." der.
Bu teklif Fadime'nin canına minnettir. Boynunu büker ve mahcup bir eda ile : "Oluuur" der. Ve Temel devam eder: "Bir çadır alalum. Ve çıkalum şu pizum Karadenizun dağlarına. Kuralum çadirimizu, bir hafta dönmeyelum."
Bütün hazırlıklarını yapar ve yola çıkarlar, Karadeniz'in dağlarına. Uygun bir yere çadırlarını kurarlar. Akşama kadar ele-le gezerler. Ve nihayet akşam olur. Çadırlarına girip uyurlar. Gece yarısı Fadime, Temel'i uyandırır: "Ula Temel, aç gözüni."
-"Hayrola Fadime"
-"De bakayum, ne göriysun?"
-"Yıldızlari göriyrum."
-"Başka ne göriysun?"
- " Havanun açık olduğunu ve meteorolojik olarak üç güne kadar yağış olmadığını, astrolojik olarak dünyamızın aslan burcunda olduğunu, astronomik olarak da milyonlarca yıldız olduğunu ve başka gezegenlerde de farklı canlıların olabileceğini, teorik olarak da bu kadar çok yıldız ve gezegeni muhteşem bir sistem içerisinde hareket ettiren Yaratıcı'nın ne kadar büyük ve kudretli olduğuni göriyrum."
-" Peki sen ne görüysun Fadime?"
-"Ula Temel, çadirimizu çalmişlar!"
*
Burada çadır aileyi ve evi temsil etmektedir.
Çadırın, elden gittiğini bile fark edemeyecek kadar (evin) dışındadır Temel. Fadime'nin ise evden ötesini görecek hali yok. Eşler arasında bu kadar bilgi ve kültür farkının olması o ailede iletişimin kopmasına ve eşlerin birbirini anlamamasına neden olur. Bazen beyler, kendilerini dış dünyaya o kadar kaptırırlar ki, evden uzaklaştıklarının farkına bile varmazlar. Hanımlar ise, evinin içine kapanıp okumak, araştırmak, bir takım toplantılara katılmak gibi sosyal ve kültürel aktivitelerden uzak kalarak hayattan kopabilirler. Sağlıklı ve mutlu bir aile için, ikisi de yanlış ve tehlikelidir. Böyle bir ailede sağlıklı çocukların yetişmesi de beklenemez. Yapılması gereken, eşlerin birlikte gelişmeleri ve birbirlerinin gelişimine katkıda bulunmalarıdır. Ne önde gidelim, ne de arkada kalalım, daima yan yana gönül gönüle olalım.
Hâlbuki insanlar kilometrelerce ötelerdeki insanları kazanmaya çalışırken, elde tutmaya çalışırken ya da şirin görünmek adına birilerine her türlü ilgiyi ve alakayı gösterirken kendi yanlarında yatan eşleriyle bir oda ötedeki çocuklarını kaybetmektedirler... Biliyorum acı ama gerçek. İnsanlar nedense kaybetmekten korktukları şeylere sahip çıkıyorlar. Ya da onları elde tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama nedense yavaş yavaş en yakınındakileri kaybettiğinin farkında bile değiller.