Allah önce Adana’lıya sorar; “Dile benden ne dilersen, söyle!”
Adanalı hiç düşünmeden, “Rabbim, bana şöyle uçsuz bucaksız pamuk tarlası versen yeter!” der.
O’nun hazinesi geniş, verir.
Sonra Antepli çıkar huzura, “Ben de sayısız evler, dükkânlar, fabrikalar istiyorum!”
O da istediğini alır.
Maraşlı’ya sıra geldiğinde, o da üzüm bağlarına ihtiyacı olduğunu, dondurma dükkânı açacağı için paraya, altına ihtiyacı olduğunu söyler ve ekler; “Bize de kaleye bir top, ulu camiye halı”
Sıra Kayseri’liye gelir. Allah ona da sorar, “Söyle bakalım, sen ne istiyorsun?”
Kayserili kurnaz, Kayserili işini bilir, şu cevabı vermiş;
“Allah’ım ben bir şey istemiyorum, bana bir şey vermenize gerek yok. Siz onlara verdiniz ya, ben o verdiklerinizi onlardan bir şekilde almasını bilirim, teşekkür ederim!” der.
*
İkinci fıkra ayine Kayseri’lilere ait. Buyurun
İki Kayserili uçakta seyahat ederlerken, yana yana oturmuşlar. Bir birleriyle sohbet ederlerken, birisi diğerine sormuş;
“Amerika’da ne iş yapıyorsun abi” demiş. Yanındaki yolcu da;
“Fabrikalarım var” cevabını vermiş ve sormuş; “Peki sen ne iş yapıyorsun?”
“Ben de bir fabrikada işçi olarak çalışıyorum!” demiş.
“Peki kaç senedir fabrikada çalışıyorsun?”
“25 senedir”
Fabrika sahibi olan atılmış; “Sen ne bizim Kayseri’lisin. 25 yılda o fabrikanın sahibi olman lazımdı” deyince, yanındaki;
“İyi de çalıştığım fabrikanın sahibi de Kayserili. O yüzden olamadım” demiş.