Tabi araya Rusya krizi girdi, Ortadoğu kan gölü, sınırımız ateş çemberi, mesele de arada kaynadı gitti.
Konumuz şu kafadan çatlak profesör.
Bizdeki profesörler üzerine alınmasınlar, hani şu oligarşi hevesiyle insanlara cezaevinde dışkı yedirmenin işkence olmadığını hayvanat bahçesindeki goriller üzerinden kanıtlama çabası içinde olan zevat var ya, işte ondan söz ediyorum.
Sahi, eşek büyümekle kervanbaşı olmazmış. Koca koca okullar bitirmek, diploma sahibi olmak, insanı insan yapmaya yetmiyor.
Adının önemi yok, yazsam mahkemeye verir kesin, zehirli fikirleriyle güneşli günlerimizi karartan sözde fikir adamı, sözde profesör adama sormak gerekiyor.
Sen hiç tattın mı şekerim!
Bir, iki ya da üç öğün…
Nasıl, lezzetli miydi, iştahın kabardı mı?
Nereden biliyorsun sonra. Tecrübe ile sabit miydi?
*
Dikkat ederseniz, kamuoyunda, yazılı ve görsele medyada eleştiri okları üzerine çevrilince gıkı bile çıkmadı, cevap vermekten aciz yüreği ile köşesine çekildi.
Ha, o zaman, dilini depene çekeceksin, ağzından çıkanı kulağın duyacak, zevzeklik etmeyeceksin.
Belli ki o pek şikâyet ettiği halkın cehaletinden kendisini 35 yıl aralarına karışmayarak kurtaramamış.
Hakikaten toplumlara en büyük zararı, okumuş, diplomalı cahiller veriyormuş.
Çünkü cehaleti safi eğitim gideremiyor, sağlam karakter de gerekiyormuş.
Temel bozuk olunca, böyle dengesiz, böyle şuursuz, böyle tepki toplayan açıklamaların ardı arkası kesilmeyecek tabi.
*
Kısa kesiyorum.
Ne okumak insan olmaya yetiyor, ne de kimin insancıl olduğu CV’sine bakıp anlaşılabiliyor.
Siz siz olun, kimsenin ünvanına veya okuduğu okullara, etiketine bakıp karar vermeyin! Arada böyle zırtapozlar çıkıyor işte.
İfade özgürlüğü biraz da bunun için gerekiyor neticede.
Son cümlemi tekrarlıyorum, eşek büyümekle kervanbaşı olamıyormuş.
Ve…
Allah kimseye akıl noksanlığı vermesin!