Halk arasında böyle bir tekerleme var. Birileri bir şey yaptığı zaman, onu ifşa etmek, belirtmek, adres göstermek için, hele yapılan iş biraz da çetrefilli, gayri ahlaki ise, içinden pis kokular geliyorsa, biraz da dedikoduya mahal veriyor, zemin hazırlıyorsa, işin içine taşlanacak şeytan da karışır, melekler de…
Neticede şeytan da bir melek.
*
Bu şehirde ayak oyunları çok fazla oynanıyor bu günlerde. Birilerinin özel yaşamı üzerinden birileri vurulmaya çalışılıyor, birileri üzerinden bir gurup, ki son günlerde bu şehir siyaseten resmen ikiye bölünmüş durumda, bel altından vuruşlarla hedefi onikiden vurma peşine düşünce, şehirde kızılca kıyamet koptu.
Belediye meclis üyesi, bir gazeteci bir de başka kurumun üst düzey temsilcisi, yani beş kişi, komplo kurma konusunda uzman kesildiler, sosyal medyada paylaştıkları maddeleri, kanun hükmünde kararname gibi uygulamaya koymaya çalışan zihniyet, senin adamın/benim adamım anlayışından yola çıkarak, aslında bu şehre, bu şehrin değerlerine, milli ve manevi varlıklara zarar verdiklerini çok çabuk unuttular.
*
Bu şehirde ulusal bir gazete toplandı. Hadi adını da verelim, Milliyet… Niye toplandı, ahali öğrendi kısa sürede, ondan sonra da herkes birbirine kuşku ile bakmaya başladı.
Sonra bomba patladı, YouTube olayı gündeme geldi. Çok çirkin şeyler bunlar. Hiç yakışmadı bu şehre. Özel hayatlar bu kadar deşifre edilmemeliydi, bu kadar çirkinliklere çanak tutulmamalıydı, bu kadar iğrençliğin senaryosu yazılmamalıydı.
Ama ataların meşhuru sözüdür, ‘çalma el kapısını ele ucuyla, çalaralar kapını var gücüyle’ misali, elin adamının eli armut toplamayınca, ‘herkes ettiğini bulur’ atasözünden yola çıkarak, bu zamanda insanlar kime güveneceğini, kime ne diyeceğini bilemez hale geldi.
Etme bulma dünyası diyeceğimde, dilim varmıyor.
*
İşin garip yanı da kalmadı, acınacak tarafı şu, hadiseyi duymayan, bilmeyen kalmadı. Ankara kaynıyor, biz elimizde kepçe karıştırıyoruz sürekli.
Doğru mu, tabi ki değil.
Hani birlik-beraberlik mesajları veriliyordu.
Hani biz bir aileydik.
Hani biz bir elmanın iki yarısı gibiydik.
Hani biz ede idik, hani bizi kardeştik, hani biz Sütçü İmam’ın torunu idik…
Hepsi hikâye imiş.
Çıkar hesabı, koltuk sevdası, makam hırsı aklımızın önüne geçince, tüm milli ve manevi değerleri ayaklar altına almaktan imtina etmiyor, çekinmiyoruz.
Yazıklar olsun bize!