Önce kimi astığını biliyorsunuz, tekrarı sıkar insanı.
Geçenlerde, bu köşede çıkan; ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi, sizi ay’a göndereyim, Elbistan’ı il yapayım!’ başlıklı mizahi yazım üzerine sıkı takipçilerimden sevgili Mesut Batmaz, bir gerçeğe işaret edip, ‘Mehmet abi, yetkiyi alanlar evrim geçiriyor!’ demişti, alkışlamıştım bu müthiş yorumu için.
Şimdi ben… Yetkiyi alırsam sizden, evrim mi geçirmiş olacağım. Gelin bu meseleyi masaya yatıralım, yetki alıp da evrim geçirenler var mı, geçirdilerse ülkeleri için mi, şehirleri için mi, yoksa kendi çıkarları için mi bu geçişe yol açtılar, tartışalım isterseniz!
*
Birine bir koltuk veriyorsunuz, hasbelkader de olsa, bakıyorsun havalarda, bulutların üzerinde, üstelik de burnundan kıl aldırmıyor.
Örnekleri var mı derseniz, hangisini göstereyim, hangisini sayayım. Düne kadar etrafında pervane olanlar, ‘abi, abi’ diyerek yılışıklık gösterenler, hasbelkader siyasetin bir ucundan tutunca, ya da yönetimlerden birine kapağı atınca, küçük dağları ben yarattım havasında, çalımından çehresinden geçilmiyor.
Aman aman, biz de öyle bir korktuk ki, dağlara taşlara…
Görse görmezden geliyor, duysa sanki kulağının üstüne yatmış gibi aldırmıyor. Tuhaflaşıyor, kerameti kendinde zannedip çevresine siyaset dersi veriyor, sık sık da genel başkanından, birlikte çektirdiği bir fotoğraf varsa, bir yerde tesadüfen karşılaşmış, ya da aynı masada yemek yemişliği varsa, onu koz, silah olarak kullanıyor.
Adettendir, yeteneksiz, ehliyetsiz ve liyakatsiz, çapsız, karekökü sıfır, özgül ağırlığı olmayan siyasetçiler, gücü fotoğraf çektirdiklerinden alıyor! Kendinde bir şey olmayınca…
*
İki kelimeyi bir araya getiremezken, (üçüncüyü komşudan ödünç almaya kalkışanları çok gördük!) yerde ezilmeye ramak kalan karıncayı bile kurtaramazken, memleketi kurtarmaya kalkışıyor, belediye başkanlarını beğenmiyor, gazetecilere aklı sıra posta koyar gibi tavırlar alıyor, yer yer de çemkiriyor, ego, kibir tavan yaptığı için üzerine giydiği başkan, siyasetçi veya STK lideri gömleği ile ‘vatan kurtaran kahraman!’ rozetini de yakasına taşımaya başlıyor.
Babasını sorsan memlekette seveni yok. Kendinde kibir, etrafındakilerde yeni seçilmiş olmanın, bir üst marka gömlek giymiş olmanın, yanına verilen çalışma arkadaşı ve altına çekilen veya çektirdiği son model araba ile havasından yanına yaklaşılmayan adam, vatandaştan, pardon liderinden yetkiyi alınca bulutların üzerinde geziniyor.
*
Bir de ukala ki, bir de sıyırık ki, bir de küstah ki, olur olmaz yerde yazdıkların için, söylediklerin için çemkirince, bunu da üst perdeden paylaşınca, ee, adamda karakter yoksunluğu da var, hiç ummadığı bir dönemde, hiç beklemediği bir yerde aldığı ya da ısmarlanan yetkiyi doyunca kullanmaya kalkışınca hele hele, buna bir de başkalarının gölgesi altında siyaset ve yetki ve unvan eklenince, etkisi dışarı taşıyor seller sular gibi.
Kalenderlik yok!
Tahammül yok!
Sevgi, saygı zaten şinanay yavrum şinanay!
Hoşgörü denilen kavramı göremedik, yerini bulan, bilen varsa söylesin, emekli maaşımdan ölmüş tavuk dürümü benden!
Ee görgüsüz de zaten!
Böylelerine yetki versen ne olur, ortaya koyacağı tepkiden ne hayır çıkar, yaratacağı etkinin gücü ne kadar görünür!
Hani meşhur tekerlemedir, söylenir, yazılır; Çingeneyi padişah yapmışlar, tutup önce babasını asmış!
Etkisiz adamlara verilen yetkinin de neticesi bu oluyor nihayetinde!