banner1524

Askerlik yapsa da, yüzbaşının atının geçilmeyeceğini öğrenemeyen diplomalı cahiller, bu memlekete geldiğinde, ekmek yediğinde, millet de, “Ooooo, sen büyük gazetecisin!” dediğinde, bir havalara girmediği kalan, sonra kendisine verilen paye ile dağları ben yarattım havasına bürünen, ben varsam televizyon var, ben yoksam kimse, hiçbir program yok diye böbürlenen balonların bir toplu iğnelik canı var.

Mehmet Taş dostumun her zaman takdir ettiğim, hak verdiğim bir sözü var,  “Bir adamın canı, bedeli 2 lira, çünkü bir mermi de 2 lira.”

Bu şehir ne gazeteciler gördü, görecek daha…

Bakmayın siz Büyükşehir statüsüne gireceğimize.

Bakmayın nüfusumuzun bir milyonu geçtiğine.

Siz bakmayın şehrin ikiye bölüneceğine…

Kafa, beyin büyümedi bu şehirde. Güdük kaldı bazı şeyler.

Herkes kendini bulunmaz Hind kumaşı yerine koydu.

Herkes ben varsam siyaset var, ben varsam televizyon var, ben varsam gazete var, ben varsam sivil toplum kuruluşu var, ben varsam… Hay senin…

*

Doğrudur, herkesin bir bedeli var. Uç aşağı beşe yukarı, bu bedeli öder insanlar, toplum… kimi ucuza gider, kimi de ya müşteri bulamaz, ya da acayip transfer teklifleri ile zirveye taşır ki kendini, eh, onlara da yakışır böylesi.

Ama kendi çapını, kendi karekökünü bile bile, üstelik de diksiyonunun, ekran yüzünün mükemmeliyetini kendine kalkan yaparak vazgeçilmez olduğunu sananlar, kusura bakamasınlar da kendilerini kandırmaktan öteye gitmiyorlar, gidemezler, gidemediler de…

*

Afedersiniz, eşeğe altın palan vursanız yine eşektir, yine eşek…

Ha, altın da çamura düşmeyle paslanır mı, kirlenir mi, değerinden bir şey kaybedere mi?

Asla ve ne münasebet!

Bütün mesele altın olabilmekte, kalabilmekte..

Gümüşün bile, bakırın bile kaçı kaç kuruş!

*

Size bir koltuk verildiğinde, bir unvan sorumluluk alanınızı ilgi alanınızla birlikte büyüttüğünde, ona buna afra-tafraya kalkışırsanız, gün gelir, yeri ve zamanı denk düşer, birileri sizin ipinizi çeker!

Her zaman deriz, konuşuruz ve yazarız ya, kimse bulunmaz Bursa kumaşı değil.

Ve kinse de kimsenin kara kaşına, kara gözüne heves değil.

Şeyhadil vazgeçilmezlerle, “Dağları ben yarattım, benden büyük yok, ben yazarsam herkes kaçacak delik arar, ben konuşursam yer yerinden oynar, ben yazarsam hükümet sallanır da yedi nokta dokuz şiddetinde deprem olmuş gibi herkes sarsıntı geçirir!” diye düşünen sahte kahramanlarla dolu…

*

Bu şehir Büyükşehir olacaksa da, küçük bir köy. Herkes birbirini tanır, herkes birbirine çok yakın!

O bakımdan, kimse kimseye büyüklük taslamasın!

Kimse havalara girip de “En büyük benim, benden büyük yok!” palavrasına sığınmasın!

Her kimse, kendi kendini kandırmasın!

Sonra, size inanan, size güvenen, sizin bir şeyler yapmaya, başaracağınıza inanan insanları yarı olda bırakma adına, gemi su almadığı halde, belirlenen rota dışına çıkmadığı halde, gidişatında-güzergâhında bir problem olmadığı halde, “Ben iniyorum, size güle güle!” deme şansı da yok kimsenin.

*

Son olarak, “Ey Mehmet Fiskeci, bu sözüm, bu uyarım sana!”

Hani derler ya, çingeneyi padişah yapmışlar, tutup babasını asmış.

Ne alakası mı var, bırakın bu işleri, devlete su işleri, anlayan anladı…

*

Yine son olarak, bazı cümleleri daha ekleyecek olursam, gazeteciliği zaten tartışılmaz da, televizyonda gösterdiği başarı ile, yeni neslin genç ve yetenekli moderatörü Mesut Tuğrul’un hazırlayıp sunduğu programların ilki dün yayınlandı. Hitaplar, sunum kadar mükemmeldi. Tuğrul, yeteneğini bir kere daha ortaya koyarken, programa katılan arkadaşlarımız da performans olarak mükemmel bir çizgi ortaya koydular. Tebrikler…

Kısmet olursa, Allah canımıza bir zeval vermez de sağ kalırsak, haftaya Salı günü biz de ekranda olacağız. Hem de Kıbrıs Meydanında, canlı yayında…

 

ÖZEL NOT: Televizyon dedim de aklıma geldi, çok yazdım, çok konuştum; Aksu Televizyonu Genel Müdürü Cüneyt Beyit ile yardımcısı Erol Öner kardeşlerimin başarıları, yükseltmeye çalıştıkları çıtaları, dürüstlükleri ve ayakta kalabilme adına verdikleri onurlu mücadeleyi her zaman takdir etmişimdir.

Kaliteli bir yayıncılık için zaman mefhumu gözetmeksizin çalışan, toplumun her katmamı ile sağlıklı ve mükemmel bir diyalog gerçekleştiren bu dostlarımın çabası kendileri için değil, sen, ben, ötekiler, hepimiz için..

Televizyona yardım etmek, destek vermek herkesin görevi olmalı. Çünkü bu televizyon şahısların değil, Kahramanmaraş’ın açılan penceresi, yükselen sesi.

Bu sesin güçlü çıkması için, canla başla çalışan Beyit, Öner ve Tatlı gibi değerli dostlara yardımcı olmak, bir yerel ve toplumsal sorumluluk alanı içine girer.

Ve haber müdürü olan Recep Erdoğan’ın ekibiyle yanında olmak, ona destek vermek, kaliteli ve sürekli yayıncılık için bir mecburiyet değil, toplumsal bir ihtiyaç ve sorumluluktur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527