Geçen hafta sonu, AK Parti Kahramanmaraş Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı’nın açılış konuşmasını yapan İl Başkanı Cüneyt Doğan, AK Parti’nin sıradan bir parti olmadığını ve büyük bir davanın temsilcileri olduklarını söyledi. Toplantı, Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Salon tıklım tıklım.
İşin ilginç tarafı, birlik-beraberlikten söz eden, bu şehir için her türlü fedakârlığa hazır olduklarını söyleyenler, 30 Haziran günü Mahir Ünal’ın memleketindeki sünnet şölenine kendileri gitmedikleri gibi, talimatla il-ilçe teşkilatlarını da katılmama konusunda talimat yağdıranların hepsi tam kadro il danışma meclisi toplantısındaydılar.
Sonra milletvekili Mevlüt Kurt ne yaptı, geçenlerde şehrimize gelen Bakan Murat Kurum’u helikopter ile Elbistan’a götürdü, arkadaşları ile fotoğraf çektirip poz verdi, ‘benim arkamda Bakan Murat Kurum var!’ dedirtti gülücükler saçarak! Nazire yapar gibi.
Dedirtti de, keşke araçlarla gidip bir türlü bitmeyen Göksun-Elbistan yolunu gösterseydi. Helikopterle gidince boyu mu uzadı, yol mu yapıldı, ilçe abad mı oldu?
Tamamen güç ve gövde gösterisiydi. Ötesi, başkası yok!
Neyse, gelelim yeniden toplantıya…
TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi, AK Parti Milletvekilleri Ömer Oruç Bilal Debgici, Mevlüt Kurt, Mehmet Şahin, Tuba Köksal ve AK Parti İl Başkanı Cüneyt Doğan’ın yanı Ak Parti İlçe Başkanları, Ak Parti İlçe Belediye Başkanlarının yanı sıra çok sayıda partili katılım sağladı. Siyasetin sevilen siması, SKM Başkanı Ahmet Özdemir de salonda yerini alırken, toplantıya gelenlerin ilgi odağıydı.
Ve partiden bağlarını koparmayan, milletvekilleri kadar sahada dolaşan Celalettin Güvenç.
*
Toplantıda konuşan İl Başkanı Cüneyt Doğan, yazılı metinden okuduğu cümleler arasında biraz basına olduğu kadar çalışma arkadaşlarına, teşkilatlara ve parti içine ayar da vardı. Başka ne vardı derseniz çokça mesaj, çokça uyarı, çokça kahır vardı, sitem vardı, belki tehdit de vardı.
AK Parti'de siyaset yapmanın büyük bir sorumluluk olduğunu ve bu davaya hizmet eden herkesin büyük bir gayretle çalışması gerektiğini vurguladı ve gelecek nesillere daha büyük ve güçlü bir Türkiye bırakmak için aynı anlayışla çalışmaya devam edeceklerinin de altını çizmeden yapamadı.
*
Konuşması uzundu, davanın büyüklüğünü, önemini anlatırken, yazılı metindeki mesajları, uyarıları, ince ayarları ve kısmen de olsa buram buram tehdit kokan cümleleri sıralarken zaman zaman sesinin tonunu da yükseltti. Volümü bazen düşürdü, bazen yükseltirken, sanki olanları bitenleri, duyduklarını, yaşadıklarını yüreğinde hissetmenin ince sızını hissediyor gibiydi; “Bugün başka, yarın bir başka olmamalıyız. Bunu yapanları gördük, görüyoruz. Bu hassasiyeti unutmamak lazım. Kendi nefsinin peşine düşen, sadece kendi ajandasına, kariyerine odaklanan kişilerden dava adamı olmaz. Gurur abidesi olanlardan dava adamı olmaz. Bize Yunus'un 'Ete kemiğe büründüm, Yunus gibi göründüm' diyen anlayışlı insanlar lazım. Hep birlikte Ömerler olmalıyız.”
*
Kimse kusura bakmasın, partide, teşkilatta bir irtifa kaybı yaşanıyor. Araç iniş aşağı giderken bile frene basmak yerine gaza basanların olduğunu bilmeyen, duymayan yokken, güç zehirlenmesi parti içinde, birkaç gruba ayrılmış ayrık otlarıyla, 31 Mart seçiminin sonuçlarının ortaya koyduğu tabloyu gözler önüne sererken, şu cümleleri önemliydi; “Makam gücüne ve imkanlarına güvenerek insanları rencide eden, vatandaşa tepeden bakan kişilerin bu davada yeri olmayacak!”
Haklıydı.
Cümleleri iri harfliydi, büyük harflerle konuşması yarınlara nasıl yansıyacaktı, hangi sonuçları, hangi beklentileri müspet ya da menfi etkileyecekti, bunun yansımasını, etkisini beki yarın, belki yarından da yakın görmek mümkün olacak.
Mesajı kime, kimlereydi? Seçmene mi, teşkilata mı, milletvekillerine miydi?
*
Seçimde hezimet yaşanmış. Seçmen tepki anlamında sandığa gitmemiş, iradesini ortaya koyarak iktidara aslında bir ders verilmiş, bir uyarıda bulunmuş, kaleler birer birer düşmüş, milletvekili sayısı yanında, ilçelerin büyük çoğunluğu muhalefet partilerine kaymış, bunun muhasebesi kayıtlara geçmişken, faturayı kimin ödeyeceğine dair kamuoyundaki tartışmalar, yorumlar pek de iç açıcı değil.
Daha il başkanını seçemediniz, ha bire ‘başkan aday toto’ oynama derdindesiniz. Lay lom siyaseti nereye kadar, bakın cicim ayları da bitiyor. Bırakın oyunu oynaşı da, tek derdiniz, şehrin tek sorunu il başkanını seçmek olmaktan çıksın, asli işinize bakın!
Bizi il başkanı seçimi ile imtihan etmekten de vaz geçin artık, kabak tadı verdi.
Başkan Doğan şimdi beklenti içinde. Salonda şunu gözlemedim, sanki yalnız bırakılmıştı, sanki arkadaşları artık talimat mı aldılar bir yerden, yanında değillerdi. İl Başkanı olacak mı, milletvekilleri bu meselede isim konusunda birbirleriyle dahi uyuşma, anlaşma içinde değilken, aradan sıyrılıp ataması yapılır mı?
Şimdi emanetçi, şimdi diken üstünde, yarın ataması yapıldığında kendisinden beklenen, partiyi toparlamak, amatörden değil, profesyonel isimlerden seçme güçlü bir kadro kurup, takımı, partiye yarınlara hazırlamak. Atanırsa tabi.
Bunu yapabilir mi, yaptırırlar mı, yoluna mayın döşerler mi, önüne engeller, barikatlar kurar, rahat çalışmasına zemin hazırlarlar mı?
Sevgili Başkanım Doğan sanki son sözlerini sitemkâr tutumla söyler gibiyken, sanki veda konuşması gibi, ‘hakkınızı helal edin!’ der gibi duygusal cümleler sarf etse de, kalıcı mı, gidici mi, siyasetten anlayan biri olsam cevap veririm de, ben bilmem, merkez bilir.