Deprem sonrası Adıyaman’a ilk gidişim. 1970’den beri çok sayıda dost edindiğim, ki bende çok ayrı, çok özel yeri vardır bu güzel ilimizin, hatıralarımın en güzelleri bu ilde şekillendi, hayat buldu, fakat depremdeki yıkımı görünce, şehri tanıyamadım.
İlkleri yaşadığım şehirdir Adıyaman. Profesyonel anlamda ilk futbolu burada oynadım, yine profesyonel anlamda ilk gazeteciliği burada yaşadım, ilk işe girişim de yine bu şehirde oldu. Sümerbank Pamuklu Sanayii Müessesesinde. İşçi kadrosunda olmama rağmen, daktiloyu çok iyi kullanmam sebebiyle beni Ticaret Servisine aldılar. Çalışırken ne antrenmanları, ne de maçları ihmal ettik. Müessese Müdürümüz, Kayserili Hayri Özergez bir futbol tutkunu, manyağıydı.
Sümerspor’da solaçık oynarken, şampiyonluk da yaşadık.
*
Adıyaman’a Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasının değerli Başkanı Mustafa Buluntu ve Serbest Muhasebe Mali Müşavirler Odası Başkanımız sevgili Abdullah Kalın ile birlikte gittik.
İl’e girerken gördüğüm manzara tüylerimi diken diken etti. Her taraf konteyner dolu. Şehir yıkık, yıkılmayı bekleyen binalarla dolu. Hatıralarımı biriktirdiğim ili tanımakta zorluk çektim. 6 Şubat depreminde Hatay’dan sonra en büyük yıkımı yaşayan Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası şehrin girişinde, hemen sağda. Bizi Oda Başkanı, Türkiye’nin en genç (30 yaşında) oda başkanı, güler yüzlü insan, inşaat mühendisi Mehmet Torunoğlu ve arkadaşları karşıladı.
Başkan Torunoğlu, depremde anne ve babasını kaybetmiş. Ki vefatına kadar TSO başkanı imiş babası. Babasının vefatından sonraki seçimde ilin TSO Başkanı seçilmiş. Heyecanlı, il sanayicilerin derdi için dertlenen, şehrin toparlanması adına gayret gösteren, üyeleri için çırpınan, mücadele adamı Torunoğlu, zarar gören ve 3 aylık bakım ve onarım ardından Oda binasına taşınmış yeniden.
*
Adıyaman’a niye gittik?
Malum, biz basın mensupları dâhil, tüm çalışan, üreten, istihdam sağlayan çokça da esnaf kesimi yakından ilgilendiren, mücbir sebebin uzatılmasına dair bölge Ticaret ve Sanayi Odası Başkanları ile bir araya gelmekti mesele.
Daha öncesi de, Hatay’ta, TSO başkanı Hikmet Çinçin’in ev sahipliğinde yapılmış, ortak bildiri yayınlanarak, Ankara’ya mesaj verilmiş, mücbir sebebin uzatılması talepleri yaşanmıştı.
Adıyaman’da, herkes kendini sudan çıkmış balığa benzetiyor. Yıkım, yıkılacak konut çok, şehirde ciddi ölçüde içmesuyu, ulaşım, iletişim sorunu varken, mücbir sebep hayatın parçası, en önemli unsuru olup çıkıvermişti.
*
Hayatın normale dönmesi herkesin ortak derdi. Sorunlar kadar yani. Çalışan, üreten kesimin dağ kadar vergi borcu birikmiş. Depremde serbest muhasebe mali müşavir dostların belgeleri, bilgileri ve bilgisayarları depremle birlikte enkaz altında kalınca, toparlanmak hayli zor. Yeni kayıt sistemi oluşturmaya çalışıyorlar. Kaldı ki deprem sonrası çalışacak elaman bulmak ayrı bir mesele. Bölgede depremden etkilenmeyen kesim yok.
İnsanlar yarına dair endişeli, kaygılı. Bakanlığı bu yoldaki alacağı kararı bekliyorlar merakla. Ama bilinen bir gerçek var, çalışan-üreten kesim vergi borçlarını ödeyecek durumda değil. Zaten esnaf zar zor ayakta duruyor.
Mücbir sebebin takvimi-süresi bu ayın sonunda bitiyor. Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’e seslerini duyurabilmek amacıyla bölge Ticaret ve Sanayi Odası Başkanları, Mali Müşavirler Odası Başkanları, Ticaret Borsası Başkanları yemek öncesi bir araya geldiklerinde, öneriler sunuyor, istişarelerde bulunurken, ortak kanı mücbir sebebin yıl sonuna kadar uzatılabileceği yolunda. Ama şunu da biliyorlar ki, bakan Şimşek bu konuda çok katı ve kararlı. Yani uzatılma ihtimali de yok gibi, olmayabilir de.
*
Sadece bizde değil Adıyaman’da da çok sayıda esnaf konteynerlerde hayat mücadelesi veriyor. Fakat yakın tarihte esnafı, konteynerden de çıkartacaklar. O yönde temayül, çalışmalar, niyetler var.
Meseleye hakim olan başkanlar, bölgesel ve özel teşvikler ile şehirlerin-ilçelerin ayağa kalkabileceğini toparlanabileceğini ileri süredursun, yıl sonuna kadar uzatılsa, ertelense bile aynı kaygılar, aynı talepler, aynı toplantılar, aynı beklentiler 2025 başlarında yine gündeme gelecek. Sıkıntı kaldığı yerden devam edecek. Ya tamamen iptalini, ya da 2025 yılı sonuna kadar uzatılmasının daha isabetli olacağına dair fikir yürüten dostlar var.
Siyasilerden yardım, medet bekleyen yok. Zaten ulaşılmaz, ilgisiz, kayıtsız buluyorlar milletvekillerini, şehri düşünmediklerine dair hemfikirler. O bakımdan milletvekillerine baskı yapmanın bir yarar getirmeyeceğini de biliyorlar.
Kimisi TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun kapısını bir kere daha çalmanın, hatta ki en mantıklı öneri de Kahramanmaraş TSO Başkanı Mustafa Buluntu’dan geliyor, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a kadar gitmenin, meseleyi enine boyuna izah etmenin daha doğru, daha sonuç alabileceklerini öne sürüyor. Hisarcıklıoğlu’nun hadiseye bakışı merak ediliyor. Yoksa Hisarcıklıoğlu Bakan Şimşek ile görüşüyor, kısaca baştan savar gibi ‘bakarız’ cevabı alıyor. Bu bile bir ümit ışığı olarak algılanıyor salonda.
*
Bir gerçek daha var ki mükelleflerin defterlerini tutan sorumlu mali müşavirlerin de depremde işyerleri yıkıldı, evrakları ve bilgisayarları canlarla birlikte enkazla yoklara karıştı. Zaten çalıştıracak adam bulamıyorlar.
Yine siyasilerden medet umarcasına, AK Parti Gurup Başkanvekiline çıkmayı önerenler oluyor, ‘yanımızda duracak mısınız, durmayacak mısınız!’ dediklerinde hangi cevabı ve tutumu alacaklarını bildikleri için pek ümitli değiller.
Kendi şehrimden biliyorum, hiç bir zaman halkın içinde, esnafın, sanayicinin yanında olmadılar. Üst düzey bir siyasetçi (bakan) geldiğinde takım elbise ile havaalanında karşılama, şehirde göstermelik bir gezi, gülümseyerek verilen pozlar, sonra ‘güle güle sayın bakanım!’ havaları ve final.
Oysa ne rezerv alanı seçimindeki adaletsizlik, ne yapılan konutlardaki kalite, ne orta hasarlıların sorunu, ne belediye başkanlarına sınırsız destek, hak getire!
Milletvekilleri, yani siyasiler, dünyayı kendi eksenleri etrafında dönüyor ve kendilerini şehrin merkezinde zannediyorlar
NOT: Yazı çok uzadı, ki bu pilav daha çok su çeker. Devamı elbette var.