Biliyorum, farkındayım, siyaset okumaktan bıktınız, usandınız, yoruldunuz. Artık gına geldi. Siz de haklısınız. Hep aynı yüzler, aynı sözlerle karşınıza çıkan insanlar ve değişik parti mensupları olsa da kapınızı çalan, işyerinize uğrayan, köyünüze, kırsalınıza gelenlere, ‘Bir an önce yapılsa da şu seçim, bitse de kurtulsak!’ dediniz sürekli. Ve işte seçimde bitti, ki üzerinden 6 ay da geçti.
Her gün kabak dolması yenmiyor birader!
Söylemler aynı, vaadler birbirinin benzeri, uçuk dedikleri projeler birbirinin kopyası, alıntı-çalıntı, siz de kös kös dinleyip dinledikçe, siyasilerin de hoşuna gidiyor, ‘bak, sesimize kulak verenler varmış!’ diye böbürlenirlerken, seçimden 6 ay sonra insanların seçilmişler üzerindeki kanaati, düşüncesi, yorumu değişti mi, onu bilemem. Bunu vatandaşa sormak lazım.
Hadi bir fıkra anlatalım da, maraza çıkmasın daha fazla.
*
Mahallenin çok yaramaz iki veledi varmış. Ne kadar işe yaramaz, kötü bir şey olsa, mahalleli onlardan bilirmiş. Tavsiyeler, tembihler işe yaramaz hale gelmiş. Bir şey kaybolsa, karşı evin camı kırılsa, herkes o iki veledi sorumlu tutuyorken, çocukların uslanacakları yok.
Veled (çocuk) değil, suç makinesi mübarekler.
Mahalleli bir araya gelmiş, ne yapalım edelim de bu çocukları yaramazlık yapmaktan, mahalle halkına ve evlere zarar vermekten vazgeçirelim diye kara kara düşünürlerken, caminin imamına başvurmuşlar. “Hoca efendi, iş sana düştü, bir çare şu veledlere!” demişler. Mahallenin imamı da “merak etmeyin, bu iş bende!” diyerek güvence vermiş mahalle sakinlerine. Çünkü bu yaramazlara hiç bir nasihat para etmemiş…
İmam çocuklardan birini çağırmış. Büyük olanı… Nasihatten önce alıştırma yapmak için sormuş; “Oğlum, kıble nerede?”
Çocuk afallamış, sağ sola bakmış, renkten girmiş, kızarıp bozarmış, cevap verememiş bir türlü. İmam sesini yükseltmiş, bağırmış; “Söylesene oğlum, kıble nerede?”
Çocuk korkudan ağlayarak kaçarken, kapıda bekleyen öbür yaramaz veled sormuş, “Ne oldu, neden ağlıyorsun?”
Öbürü cevap vermiş, “Ede sorma, bu sefer iş büyük. Kıble kaybolmuş, bizden biliyorlar!”
*
Siz bu fıkradan ne anlarsanız anlayın, hangi anlamı çıkartırsanız çıkartın, mesele ve dert değil. Sözü merhum Abdürrahim Karakoç’un bir dörtlüğü ile bitireyim de, maraza çıkmasın!
Doktor benim derdim başka bir dert,
Ağrıyan yerimi sorma boşuna!
Yazdığın reçete değer mi zahmet,
Kâğıtta kalemli yorma boşuna!