Müdavimim olan okurum yine nefis bir yazı göndermiş. Sağ olsun boş bırakmıyor bizi. Güzel ve duru Türkçesi ile bir yazı daha göndererek, belki de en çok ihtiyaç duyup da elimizin tersi ile ittiğimiz dostluk kavramını o kadar güzel işlemiş ki, paylaşmamazlık yapamadım.
Yazısını okurken, merhum Aşık Veysel’in ‘dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yârim kara topraktır’ türküsünü hatırladım ve sayın okurumun duygularıma tercüman olan yazısının altına imzamı attım.
İşte o yazı, buyurun!
*
Dost dediğin en tepeye çıkarken seni kullanan sonra da seninle işi bitince tehlike olarak görüp yok etmeye çalışan kişi mi acaba?
Ya da hiç bir zaman yanında durmayan ben seninleyim ama ne olur olmaz ortada görünmeyeyim diyen kişi mi?
Sana gelip dert yanan tüm sıkıntılarına çözüm aratırken kendi keyif süren kişi?
Daha kimse adını dahi bilmezken yanında kendini çanta gibi gezdirip, masumiyet maskesi takıp etrafa şirineyi oynayıp yukarlara tırmanan....
Tırmanırken sizi de bu arada yok eden kişi evet dosttunuz.
Dostunuz sizin bitişinizi görene kadar bekliyor, üstünüze çıkıp tepeliyor, çiğniyor, katilin öldüğünden emin olmak için beklediği gibi bekliyor ya planım tutmazsa!
Yani işini şansa bırakmıyor....
*
Evet siz anladınız ve şu an 'o senin dosttun değil, hatta o insan bile değil diyorsunuz.'
Siz öyle diyorsunuz da ben kardeşimden kıymetli diyordum. Duyuyorum 'sen salaksın' diyorsunuz, haklısınız.
Gerçi beni tanısanız belki sen insanmışın karşıdaki ş....mış derdiniz!
Dersiniz de bence benim ilacım, kalbimi iyiliklerden temizleyip, kötülük için atmasını sağlamak!!Bakınsana etrafınıza kötüler ne kadar mutlu!!!!!!
Bence siz de bunu yapın, haydi bir ağızdan 'yaşasın kötülük' diyelim!!!!!!!!!