Bu, oyun stiline, oyun ve ekip cesaretine inanan, güvenen futbolcuların tekmeye kafa atması gibi bir şey duvara kafa atmak.
Tamam, canınız istesin, duvara kafa atın. Ama duvar yıkılmaz, kafanız yarılır, kan revan içinde kalır, belki de beyin kanaması geçirirsiniz.
Sonunu biliyorsunuz, maazallah!
Örneğin araç kullanıyorsunuz, makas atıyor, bir maceraya sürüklüyorsunuz kendinizi ve de kazalara, muhtemel ölümlere davetiye çıkartıyorsanız, sonuna katlanacaksınız.
Makas atmak, makas değiştirmek siyasetin her geçen gün daha da kirlendiği, çirkefleştiği, lağım çukuru haline geldiği günümüzde edepli, ahlaklı siyasetten söz etmek ne kadar doğru, ne kadar mantıklı geliyor size bilmiyorum da, ahlaklı siyasetçi bulmak yolda yürürken reşat altını bulmak kadar zor.
*
Aklıma geldi, bir ulusal gazeteyi okurken, yazarın müthiş yorumu ilgimi çekti. Şöyle; Tunceli Devlet hastanesinde 27 yıl laborant olarak çalıştıktan sonra Türkiye Komünist Partisinden aday olarak girdiği Ovacık Belediye Başkanlığını kazanan ve şu günkü siyasi arenada adı ‘Komünist Başkan’a çıkan Mehmet Maçoğlu, sonra Tunceli Belediye Başkanı oluyor.
Şimdi hedef büyüttü, İstanbul’da şansını deneyecek! Olur olmaz, beni ilgilendirmez!
Bu komünist başkan, İslamcı, sosyal demokrat, milliyetçi ve liberal pek çok belediye başkanında görülmeyen ölçüler getirdi, başarı hikâyeleri yazdı.
Makam arabası kullanmayı kaldırdı. Hiçbir zaman ve zeminde, hiçbir şartta makam arabası kullanmıyor. Bu deli adam, (yiğidin adına derler) halk ile belediye başkanı arasına hiçbir kurum, aracı, iş takipçi, tanıdık, hısım, akraba koymadı.
Belediyenin gelir ve gider tablosunu belediye binasının duvarına halk görsün diye asma şeffaflığını başlattı. Belediyeden ihale kapıp zenginleşen tek bir müteahhit örneğine rastlanmamış bugüne kadar. Havuz oluşturmamış, çekmeceyi aralayıp ‘bir çorba parası’ dememiş.
Akıl yok başta, ne işin var Tunceli’de!!!
Kendine orman içinde villa yaptırmamış, akaryakıt istasyonu sahibi olmamış, dingiş adamları devreye sokup yakın yerlerden arsa kapatmamış, özel giderleri, temsil giderlerinin hepsini yok saymış. Yüksek maliyetli organizasyonlardan uzak durmuş, şehrin kendi öz gücüne dayalı ve belediyeyi borca sokmadan hizmet yapmayı ana ilke haline getirmiş.
Valla kusura bakmayın, komünist, momünist, ben bu adamı alkışlarım.
*
Yahu adam ilçesinde, çevresinde tarımı geliştirmiş, üreten insanların ürünlerini pazarlamak için (üretim deseni geliştirildi) marketler kurmuş, ürünleri Avrupa’lara göndermiş. Üretici kazanmış, geliri artmış, yaşam kalitesi yükselmiş.
Tunceli ve çevresini üretim merkezi haline getirmiş. Tarlada ilaç kullanmamış, ürünlerin hepsi organik, temiz su kullanmış toprak temiz suyla buluşmuş, tabiat da kirlenmemiş. Üretimin her aşamasında tahlil ve denetim var.
Bunları okurken, gülümsemedim desem yalan olur. Tarım ve Orman eski Bakanımız sayın Vahit Kirişçi’yi aramıştım bir gün, uçakta iken cevap verdi, Venezüella’ya uçuyordu, orada tarım yapacaktık güya.
Sonra Sudan’da tarım çiftliği kurulmuştu, bir hıyar, bir domates, bir baldırcan, bir kabak bile yetiştiremedik, bir dirhem pamuk bile hasatı kaldıramadık.
Ama gel git Konya 6 saat misali, zaman tükettik, dünyanın parasını harcadık, oradaki çalışanları servete boğduk.
Bir hıyar yeseydik, gam değil de de, pilavın yanında bir parça cacık bile girmedi kursağımıza!
*
Bakın Büyükşehir Belediye Başkanı adayı belli oldu, sevgili Fırat Görgel. Hayırlı olsun, Rabbim utandırmasın! Başarılar diliyorum. İlçeler içinde şu sıralar anketler yapılıyor.
Önümüzdeki hafta dananın kuyruğu kopar, heyecanlı bekleyiş sona erer. bir hafta içinde belli olacak, biraz daha sıkın dişinizi.
Kulağıma gelenlere bakılırsa, partilerinden yer bulamayanlar, aday gösterilemeyenler yol ayrımında. Başka kulvarlarda şansını deneyeceklemiş.
Olmadı AK Parti olmadı MHP gelsin Yeniden Refah Partisi…
İşi iyice soytarılığa çevirdiniz! Biraz samimi olun be!