banner1524

Düğün değil bayram değil, beşi bir yerde, kolye, küpe, gerdanlık takacak halleri yoktu, herhalde en uygunu, en müsaiti, en kolayı borç takmak dediler, aday gösterilmeyenler gelenleri ateşin içine attılar.

Çekip gidenler kıs kıs gülerken, gelenler ağlama duvarında nöbet tutuyor! Gidenler gelenlerin anasını ağlatıyor, enkaz bırakıyor, ama karşı mahalleden yedi sülalesine de rahmet yağıyor!!!

Borç bırakmak başka, borç vermek başka. Öyle bir zamandayız ki, insanlar boş veriyor, ama borç vermekten imtina ediyor. Çünkü güveni yitirdik, krediyi bitirdik, iyi niyeti mahvettik, dürüstlüğü katlettik!

Bırakın borcu, artık öpücük bile vermiyor kimse birbirine!

*

Tamam da, borç vermek, öpücük vermek nereden çıktı durup dururken! Nizaha değil, izaha muhtaç olduğu için iki satır karalayalım da maraza çıkmasın!

31 Mart mahalli seçimlerinden sonra, belediyeleri kaybedenlerle kazananlar arasında bir borç trafiği, tartışması, kavgası başladı. Kazananlar, kaybedenlerin borçlarını çarşaf çarşaf belediye girişine astılar, haber yaptırdılar, ‘öldük, bittik, mahvolduk!’ diyerek vatandaş nezrinde mağduriyeti yaşadılar, ağladılar, sızladılar.

Bazıları da absürt rakamlar vererek, ‘giden başkan bilmem şu kadar borç bıraktı, iflahımızı kesti’ demişti.

Madem öyle, işte böyle; ‘karnının doymayacağını biliyordun, sofraya neden oturdun!’ demezler mi adama!

*

Giderayak kimileri eşini-dostunu, yeğenini, mahallede ne kadar psikopat varsa doldurdu çeriye.

Esnafa borç taktı, ödemedi.

Aday gösterilmeyince gelsin pastalar, gitsin yemekler… Faturalar kesildi, ödenmedi tabi.

Ya bir şeyler alındı, ama o bir şeyler belediye içinde, deposunda görülmedi. Nereye gittiğini de kimse bilmedi, bilemedi.

Aynı partiden olup da kendi partisi başkanından devraldığı borçları afişe etmeye utandı bazıları. ‘ne olursa olsun, bizdendi’ dediler, kol kırılır yen içinde kalır misali, sineye çektiler, seslerini çıkartmadılar.

Öyle ki bazı belediyeler, belediye bütçesi kadar borç bıraktı aynı partisinin adamına, başkanına.

Karşı mahallenin adayı olsaydı, canını çıkartacaktı ama, bizdendi. Uzayan dal bizden olsun mantığı ağır bastı!!!!

Ama bir gerçek var ki yazamasam duramam, kimileri de arkasından tatlı hatıralar, izler ve eserler bıraktı. En çok da gülümsemeyi sevenler, teknik ve belediyecilik meselesinde öncülük yapanlar ve ülkede, şehirde tanınırlığı olanlar... 

*

Aday olmayanların kimisi küstü, kimisi şehri-ilçeyi terk etti, kimileri de sessizce köşesine çekildi, kaderim dedi, razı olurum dedi, buraya kadarmış dedi ve dilini de depesine çekerek sesini çıkartmadan hanım hanımcık oturdu yerinde!!

Belediyeyi, koltuğu kaybedenlerin basın camiasına da borcu vardı, esnafa olduğu kadar. ‘Benden sonra tufan!’ deyip borcu gelene yıktılar. Maliye zaten hiç ödenmedi, SGK nasıl olsa istemiyor, icraya da vermiyordu, belediyelerin çoğu resmi kurumlara ödemedi borçlarını.

Hele aday gösterilmeyenler son aylarda yan gelip yattılar. Yürümediler, koşmadılar, ya tatile gittiler, ya belediye içine gömülüp çıkmadılar dışarı, ya da bağ evlerinde vakit öldürdüler. Depremin akabinde yaptıkları gibi, yaşananlar gibi…

*

Kimileri de giderayak belediyenin içini doldurdu. Ne kadar yakını varsa, ihtiyaç var veya yok, adama iş ayarlandı, ‘gel vatandaş gel, batan geminin malları bunlar!’ denilerek gelene yerel siyasi darbe yaptılar.

Gelen ne yapacak! İşten çıkarsa bir türlü çıkartmasa bin türlü dert tebelleş olacak başına! Zaten maliyet yüksek, zaten İller Bankasından gelen para ancak personel giderlerini zar zor karşılıyor, sonra da oturup ağlasın mı sızlansın mı, bağırıp çağırsın mı, küfür mü etsin açık açık, yoksa gazetelere demeç verip kenara mı çekilsin, çoğu ne yapacağını bilemedi.

*

Gazetecisi kapıya dayandı, ‘ver borcunu!’ dedi.

Marketçisi, kasabı, fırıncısı, hülasa bilumum esnafı; ‘fatura kestim, içeride, almadan gitmem!’ diye ayak diretti.

Çalışanların alacakları vardı, maaş, ikramiye vs. ‘alın terimiz kurudu-kuruyacak, paramızı verin de gidelim, işimize gücümüze bakalım!’ yaklaşımını sergiledi.

Tatlıcısı, pastanecisi, patatesçisi-soğancısı, bakkalı-manavı, marketçisi belediyeyi komşu kapısı haline getirince, çiçeği burnundaki başkanlar kafayı yedi, iyi mi?

‘Ben ne halt ettim, ne günah işledim de bunlar başıma geldi, keşke aday olmasaydım, keşke başkan seçilmeseydim!’ tadında, kıvamında ağlamaya, sızlanmaya başladı ki, tavşan yamaca geçmiş, kader ağlarını örmüştü bir kere.

Sonra biri türkü açtı, kafayı dağıtayım diye, dinlemeye başladı, ‘Ağlatırsa Mevlam yine güldürür!’

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527