Elimde fener, hava aydınlık mı aydınlık, günlük güneşlik bir hava, geziniyorum deliler gibi. Herkes beni seyrediyor, aklımda zorumun olduğu kanaatine varılmış olmalı ki, “Deli mi, ne!” diye mırıldananları hissedebiliyorum.
Ben aradıkça, sağa sola baktıkça, ne aradığımın farkında olmayan insanlar, bir tuhaf bakıyorlar bana. Aklımda zorumun olduğu kanaatine varmış olmalılar ki, yaptığım eylemin bir film sahnesi olduğunu hatırlatma gereği duyuyorlar.
Hani, Maraş Kurtuluş Harbinde, bir yiğit adam elinde fener, mahalle arasında dolaşırken, “Adam arıyorum, adam!” diyordu ya, benimki de o hesaptı.
Ama benim hesabım tutmadı hiç!
Çünkü bizler hesap peşinde olmadık, olamayız.
Hesap peşinde olanlar, bir gün gelir, o hesabı öyle kabarık öderlere ki, ödemeye ne yürekleri, ne de cepleri kâfi gelir. Banka hesapları dahil…
*
Adıyaman Üniversitesinde öğretim üyesi olan Doç.Dr.Fikret Mazı’yı tanımam. Ancak öğrendiğim kadarıyla, güneyin acar gazetecisi, AA muhabiri İzzet Mazı’nın yakın akrabası. Bu kardeşimizin Kahramanmaraş’ta bir yerel gazeteyi arayarak, reklâm fiyatları ile ilgili bilgiler aldığı çalındı kulağımıza.
Duyum öyle… Doğru mu, eğri mi bilemem. Anladığım kadarı ile siyasete dalış yapmak istiyor.
Doç.Dr.Fikret Mazı, Adıyaman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yaparken, siyaseti neden düşündü, neden böyle bir karar aldı, tabi tahmin etmek güç. Kim bilir, herkes gibi onun da beklentileri olabilir, ki gayete doğaldır.
Siyaset herkesin gönlünde yatan bir meslek. Hele bir de, bir yerlerden virüs gibi bulaştı ise, milyon tane uzman getirseniz, söküp atamazsınız yüreğinden.
Demokratik bir hak siyasete girmek, sürdürmek, beklenti içinde olmak.
İnandığı dava uğruna hizmet aşkı ile yanıp tutuşuyor ise kişi, helal olsun deyip, alnından öpmek gerek.
*
Aday adayları… Size söylüyorum…
Yok eğer macera arıyorsanız, geçici bir heves olarak görüyorsanız siyaset arenasını, ya da isim yapmak, bir yerden bir koltuk, bir makam elde etmekse niyetiniz, kısacası¸ kolektif oyundan çok, bireysel hareket ederek, transfer sezonunda yüklü bir pay ise kaldırmak hevesindeyseniz, nafile çaba içinde olmayın!
Diyoruz ki, bırak yakasını, çekiver kuyruğunu gitsin!
*
Ama yok…
Kimse çıkmıyor sahaya. Herkes tribünde, hakem beni çağırsın istiyor. Çağırmaz hakem. Çıkacaksın koç gibi, delikanlı gibi, taraftarlar ve hakem oyun stilini görecek, top ayağına yakışıyor mu, çalım atabiliyor musun, ver-kaçlarla rakibe hareket alanı bırakmıyor musun, gol bölgelerinde etkili ve tehlikeli olabiliyor musun, ona bakarım ben!
Eşofmanı geçir sırtına, beni çağırsınlar, sahaya ineyim de, yemezler. Yedirmezler de…
*
Siyaset yapmak her kişinin kârı değil, er kişinin kârı…
Bu kin, bu öfke, bu çekememezlik, bu haset, bu kendini beğenmişlik, bu dağları ben yarattım zihniyeti, bu benim adamım-senin adamın anlayışı olduğu müddetçe, kimse kolay kolay çıkmaz sahneye, sahaya, arenaya…
Önce içimizdeki şeytanı öldürmeze isek, önce ruhumuzu ve bedenimizi sarıp sarmalayan kıskançlık krizinden kendimizi soyutlamaz isek, önce ruhumuza sinmiş olan bencillik duygusundan kendimizi arındırmaz isek, sahaya çıkacak herkesi karalamak, iftira atmak, çamur atmak üzerine inşa ettiğimiz siyasi anlayış, bu şehirden adam da çıkartmaz, belediye başkan adayı da…
*
Geçmişte bu partiye hizmet eden çok değerli isimler oldu. Kim var şimdi meydanda. O gün Mehmet Taş dostum da yazdı, bu partiye emek verenler enayi miydi? Onları bir kalemde silip atmak, partiden dışlamak, üyelikten silmek bu kadar kolay, bu kadar basit, bu kadar ucuz mu olmalıydı?
Kendimizle barışık olamıyorsak, küçük olsun benim olsun anlayışı yerine, büyük olsun hepimizin olsun zihniyetinden hareketle yolculuk yapmıyorsak, yazıklar olsun bize, vay bizim halimize!