Öyle demeyin ve siz yok zannedin, zaten aşağıdaki fıkrayı okuyunca hem gülümseyecek, çokça düşünecek, ayrıca 21. asırda geldiğimiz noktayı tahlilde nerelere evrildiğimizi öğreneceksiniz.
Karadenizli Temel tavukçuluk yapmaya karar vermiş ve şehirden 100 tane civciv alıp köyüne getirmiş.
Bu işte acemi ve civciv büyüyecek, tavuk olacak. İlk kez böyle bir işe girişecek olan Temel, civcivleri bacaklarından toprağa gömmüş, çabuk büyüsünler de satsın, para kazansın diye toprağı sulamış, çapalamış ve gübrelemiş.
Aradan birkaç gün geçmiş, bir de ne görsün. Tarlaya büyüsünler diye bacaklarından diktiği, gömdüğü civcivlerin hepsi ölmüş.
Canı sıkılmış, üzülmüş. Verdiği onca paraya mı yansın, harcadığı emeğe ve zamana mı yansın, derken, ne yapacağını şaşırmış halde şehirdeki Ziraat Odasına bir yazı yazmış, başından geçenleri bir bir anlatmış.
Birkaç gün sonra şehirdeki Ziraat Odasından cevap gelmiş, ‘Başınızdan geçeni okuduk, biz de üzüldük. Durumun vahametini biliyoruz. Ancak daha sağlıklı, net bir karar ve tahlil için topraktan bir numune göndermeniz gerekiyor!’
Temel açmış ağzını, yummuş gözünü!
*
Aslında bu yazıda tavukları değil, günümüz siyasetine yer verecektim. Baktım, fıkra da cuk diye oturacak, hadi içine magazin, espri değil de, bazı gerçekleri not düşelim dedik. Karma pilavı gibi olsun bari…
Birini bir yere monte etmeye çalışırken, birine iş yapsın diye koltuğu teslim ederken, birilerinin ricası ve torpili ile de olsa bir masa emanet edilirken, kesinlikle ehliyet ve liyakate değil, kimin adamı, imin torpillisi olduğuna bakılıyor.
Yani işe adam değil, adama iş taktiği, mantığı…
Akdeniz’deki bitki örtüsü getirip Bertiz’e yetiştirmeye uğraşıyoruz. Tutmaz işte. Ne toprak ister, ne iklim müsaade eder. Toprağın sevmediğini hava da istemez. O kadar emeğiniz, harcamanız da heba olur gider.
Biz, bizi yönetecekleri seçerken, uzayan dal bizden olsun derdineyiz, bizim köyden, bizim mahalleden, bizim partiden olsun da çamurdan olsun istiyoruz.
Atanmışların, seçilmişlerin mahalle, köy, ilçe veya şehir çok da umurumuzda değil zaten!
*
Görünürde herkes çalışıyor, çırpınıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ortada somut bir eser yok. Şehrin ne ticareti, ne siyasi bir adım ileri gidemiyor. Gemi yelkenleriyle açılmış denize, sanki birileri gemi yol almasın diye arkadan çekiştiriyor.
Yürüyen adın başına vurma desen, üstümüze yok!
Çalışana, üretene, fikir yürütene mani olma anlamında tekerine taş koyan desen, kıyamet kadar.
TOKİ ve Emlakkonut şehrin ihya ve inşası, ayağa kakması konusunda şehrin dört bir tarafını şantiye alanına çevirirken, ne gariptir, ne hazindir, ne acıdır ki, Maraş esnafından bir kırık çöp dahi almazlar.
*
Bu şehir sadece betonla, demirle ayağa kalkmayacak. Esnafı düşünen yok. Neden yüklenici firmalar Maraş esnafından alış-veriş yapmazlar. İnşaat sektörünün alt sektörü olan firmalar müşteri diye ağzını açmışken, Allah Allah derken, TOKİ ve Emlakkonut bu şehrin esnafını, hassasiyetini neden düşünmez!
Niye görmezden gelirler?
Sanayicilerin abisi olduğu iddia edilenler, siyasetin ağır abileri, bürokrasi, gerekirse Ankara ile görüşmeler sağlayarak, Maraş esnafının da dışarıdan gelen müteahhitlere mal-malzeme satması yönünde telkinler, tekliflerde bulunmalı, bu pastadan, bu paydan Maraş esnafı da yararlanmalıdır.
Tabi kendinizi abi yerine koyuyor, bu şehri düşünüyorsanız!
*
Bir başka, ki çok önemli; küçük sanayi sitesi her geçen gün büyüyor. Daha geçen aylarda 353 yeni işyeri sahibi anahtarını teslim aldı. Fakat site içindeki ara yollar toz toprak içinde.
Büyükşehir Belediyesi ana arterler için çalışmaya başlamışken, önümüz kış, iki ay sonra soğuklar, yağmurlar, akabinde kar yağışları başlar. Ara sokakların acilen asfaltı ve kaldırımları tamamlanmalı, Dulkadiroğlu Belediyesi bu meselede elini biraz çabuk tutmalıdır.
*
Hadi, Hacı’yı çarşıya, tavukları kümese yollayın, tilkiler yemesin!