O hale gedik ki, haddini bilmiyorsa, birileri çıkar, haddini bildirir. Birileri karşında sürekli seni tetikliyorsa, tahrik ediyorsa, küfrediyorsa, aklınla dalga geçiyorsa, seni itibarsızlaştırmak adına emirler yağdırıyor, bunun için bütün mekanizmaları devreye koyuyorsa, eh senin de elin armut toplamayacak herhalde.

Toplarsa zaten sende sorun var demektir, ya ahmaksın, ya da Eyüp Peygamber sabrı taşıyorsun!

İkisi de olmadığına göre… Sen de oyunu kurallarına göre oynayacak, elindeki kozları sahaya süreceksin. Mecburen, mecburiyetten. Çünkü kaşındılar, çünkü öyle istediler.

*

Yeniden Refah Partisinde fırtına dinmiş değil. Birileri kaynayan siyaset kazanına odun atıyor, bulamaz ise (halbuki memleketin dört bir yanı odun dolu) benzin döküyor.

Birileri bir yerden emir mi aldı da operasyon başlattı, kim kimin adına düğmeye bastı, kim kime tuzak kuruyor, kim kimin kuyusunu kazıyor belli değilken, Yeniden Refah Partisinin Kahramanmaraş ayağında çatırdamalar başladı.

Başlıkta dediğim gibi haddini bilmeyenler, hadsizliğe soyundular. İnsanların itibarı, namusu sizin iki dudağınız arasında değil. Haddinizi bilin, çürük yumurtanın taş ile kavgasından kimlerin galip çıkacağına karar verin!

Ne kadarsa, o kadar!

*

Gelgelelim başka meseleye…

Siyasetin abisi olmak isteyip de bir türlü beceremeyen bazıları, ferman buyurmuş, ‘Mehmet Fiskeci başta olmak üzere, şu şu gazetecileri basın toplantılarına çağırmayın!’

Tabi emir büyük yerden!

Padişahımız, siyasetçimiz ferman eylemiş, yerine getirmemek olmaz!

Maraş’ın derdiyle dertlenmek, sorunları ile ilgilenmek dururken, komşu vilayetin derdiyle dertlenen,  sağda soda Maraşlı olmadığını söylemekten bile çekinmeyen siyasetin tecrübeli ismi, eleştirilerden rahatsız olmuş olmalı ki, zaten toplantılarında soru da almıyor genellikle, bizleri aforoz etmiş aklı sıra. Yani kadro dışı bırakmış. Starlar, yıldızlar kadro dışı kalmaz. Takımların başına nice önlü teknik adamlar geldi ama çoğu oyuncuların tavırları yüzünden görevlerinden, işlerinden oldular.

Sonra… Ne geçti eline, ne geçecek!

Camdan evde oturuyorsan, komşuya taş atmayacaksın!

*

Çürük yumurtanın melemeni olmaz! Cılk çıkmış yumurtadan sahanda yumurta olmaz! Hele hele çılbırı hayatta olmaz! Yerseniz mideniz bulanır, doktora koşarsınız!

Başlığı, bir gazetenin köşe yazarı sayfasından arakladım. Hoşuma gitti, bu günün sözü üzerine değil köşe yazısı, vallahi roman bile yazılır.

Canlarım benim! Toplantıya çağırmayın, biz de ölüyorduk sizin için! Yalnız şunu unutmayın, o davet etmediğiniz, gelmemeleri konusunda talimat verdiğiniz isimler, şehrin medya anlamında hafızası, belli başlı isimleri.

Bendeniz dâhil o ismini verdiğiniz arkadaşlar gitmese de siz o toplantıyı yapacaksınız. Ama bizler bu saatten sonra sizin bırakın haberlerinizi, fotoğraflarınızı sitelerimizde görebilecek misiniz?

*

Beyler, bizler hancı, sizler yolcusunuz!

Bunu kafanıza koysanız iyi olur! Yok basmıyorsa, bir doktora görünün derim.

Hadi diyelim çalımınızdan çehrenizden geçilmiyor. Hadi diyelim güç zehirlenmesi içindesiniz. Hadi diyelim bakanlarla, sayın Cumhurbaşkanımızla (Allah uzun ömürler versin!) fotoğraf çektirince mutlu oluyorsunuz, ki A Haber dinlemiş kadar huzur deryasında yüzdüğünüzü bilmeyen yok, lakin alınan şu son mahalli seçimlerde elde edilen sonucu içinize sindirebildiniz mi?

Sayın Fırat Görgel olmasaydı siyaset yerlerde sürünecekti. Sizlerin falsolarını, açıklarını, kırdığınız potları tamir eden, şehir için bir şans, bir fırsat olarak yorumlanan Fırat Görgel var da, kısmen de olsa ayakta duruyorsunuz. Yoksa topal ördekten farkınız yok!

Hani Karadenizli şarkıcı Önay Şahin@Anıl Yılmaz’ın söylediği gibi ‘zaten sürünüyosun…’

O hesap yani.

*

Seçimden sonra bir empati kurdunuz mu? Ki erdem olduğunu herkes bilir, yazar, söyler. Asalına bakılırsa, sevgili Serdar Bursalı’nın dediği gibi, iyi olan her maskeyi işine geldiği zaman büyük bir özgüvenle çıkarıp yüzüne takan en ufak tökezlemede ise masum bir role girip her şeyi ajite eden zayıf karakterlerden artık usandık.

Allah aşkına söyleyin, sizler bize Allah’ın birer lütuf musunuz, ödülü müsünüz, yoksa cezası mı?

Hangisi?

Her gün ‘ben, ben!’ diye diye yalnızlaşan, daha da dibe batan gemi gibisiniz. Sizler için üzülmek bile lüks mü bilemedim, fakat ben acıyorum.

Maske takmayı bırakıp, İyiliği, tevazuyu, hoşgörüyü, empati kurarak toplumu ve insanı merkeze alınacak günler dileğiyle…

Son sözüm, kendini abi yerine koyan siyasilere ve iş adamlarına söylüyorum, unutmayın; ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizi de tartar!

Bir hatırlatma daha, unutmayın; lastik metre ile ölçü alınmıyor!

Okey mi?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol