Bu başlıkta yazı çıktı geçenlerde. Bizim niyetimizi üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Tabi kimsenin kimseyi sevmek gibi mecburiyeti yok.
Hani halk arasında konuşulur ya, “Sen sevmesen de olur, beni Allah sevsin!”
Yok, o kadar da ucuz , basit değil.
Şunu bilir, bunu söylerim. Bağdat Müftüsü değilim ama, Allah’ın yarattığı her canlı sevilmeye muhtaçtır. Sevmese Allah yaratmazdı zaten!
Lakin…
Günümüzde insanlar ayrıştılar…
Sağcısı çıktı, solcusu çıktı.
Topçusu, popçusu derken, sanki toplumda bir kutuplaşma söz konusu imiş gibi, ayrışmalar başladı.
Alevisi, Sünnisi farklarını ortaya koymak için yarış halinde…
*
Sevgi Allah’tan.
İnsanlar birini sever ya da sevmez, ama saygı kaçınılmaz. Şahsa değilse de makama…
Önemli olan, sevmelerin çıkara dayalı olmaması. Sonradan, bir günde oluşan nefretlerin de…
Bir bedel, bir çıkar olmamalı sevmenin ucunda.
Ya da aksi…
Sonra, herkesin sevgi anlayışı farklı. İnançlarına, meşreplerine ve bulunduğu coğrafya dahil, yetiştiği bölgeye, kültürüne göre değişkenlik gösterebiliyorken, benim ve senin sevmek zorunda olduğumuz insanları bir başkasının sevmesi zorunluluk arz etmiyorsa, birileri istedi diye ötelediğiniz kimseyi, kimseleri sevmekten alıkoyamaz beni kimse.
*
Kendini sevmeyen insanın başkasını sevmesini bekleyemezsiniz. Sonra sevginin ölçüsü nedir, biri buna anlatıversin!
Yazımı bir veciz söz ile bitirecek olursam, “Sev seni seveni kapında kölen olsa, sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan olsa!”