Herkes son oyunu kendine saklıyor. Millet, rakibimi nasıl alt ederim, nasıl perişan eylerim, nerede ve ne zaman bertaraf hale getiririm, onun derdinde.
Hani anlatırlar, eski bir pehlivan hikâyesidir, zamanın behrinde, ünlü bir pehlivan belli bir yaşa gelmiştir, emekliye ayırır kendini. Vakti zamanında sırtını yere getiren olmamıştır. Çevresinde hem sevip sayılan, hem de tuttuğu güreşleri ile ünlenen birisi…
Bir gün, genç bir çırağı, ustasına meydan okur. Azıcık palazlandı ya… “Artık ben de güreşte usta oldum, sırtımı yere getiren yok. Ustama sesleniyorum, buradan meydan okuyorum. Varın haber salın, gelsin benimle güreş tutsun!”
Bu meydan okuma, bu çağrı ustasının kulağına ve de gücüne gider. Ama neticede çırağı ile güreş tutmayı kabul eder. Kaçmaz çayırdan, minderden…
Meydan kurulur, ahali toplanır, usta ile çırağın güreşini merak ederler.
Usta ile çırak güreşe tutuşurlar, birkaç hareketten sonra, ustası çırağının sırtını yere getirir. Yani göbeği güneş görür.
*
Çırak pehlivan şaşırır. Şimdiye kadar sırtını yere getiren olmamıştı ve ustası da bütün oyunları kendisine öğretmişti oysa. İnanamaz yenildiğine. Ustasına; “Usta, güreş hayatın boyunca bana bütün oyunları örettin. Ama bu güreşte, hiç bilmediğim, bana göstermediğin bir oyun yaptın ve beni yendin. Neden böyle yaptın”? deyince, kalender, tecrübeli usta gülümseyerek çırağına şunları söylemiş:
“Evlat, bir gün gelip, senin küstahlaşacağını, şımararak haddini aşacağını, kibirleneceğini, böbürleneceğini tahmin ediyordum. O bakımdan, son oyunu kendime sakladım!”
Tabi çırak utanmış, mahcup olmuş, ustasının elini öpüp, özür dilemiş.
*
Siz siz olun, küstahlaşmayın, şımarmayın, böbürlenip kendinizi Kaf Dağı’nda zannetmeyin!
Tecrübeyle sabit, zor oyunu bozuyor çünkü.
Şimdi… Herkes birbiri hakkında ileri geri konuşmasa da, evin içindeki kavga dışarı sızmasa da, komşu duymasa da, çünkü içerdeki tartışmayı, didişmeyi komşu duyarsa, mahalle ve şehir duymuş olur ki, bunu da kimse istemiyor. Neyse…
Herkes birbirine dost görünüyor, şirinlik muskası takıyor. Herkesin cebinde bir değil, birkaç maske… Yer ve zamana göre maskeler suratlara geçiriliyor, tabi karşıdakinin de eli armut toplamadığı için, maske satan dükkânların işi de iyi, herkes maske sahibi günümüzde.
Samimiyet sizlere ömür!
*
Kahve kültürüm yok, kâğıt oyunlarından anlamam. Ama seyrettiğim olmuştur. Dikkat ettim, oyuncular, ellerindeki vale’yi, yani oğlanı, yani en çok sayı alacak kartı en sona saklıyorlar.
Demek oyunu, kumarı kurtaran bu son kâğıt.
Vale, yani oğlan…
Güreş tutmasına, er meydanına çıkmasına gereke yok, siyasetle, bürokrasi ile kıyısından köşesinden ilgilenen herkes, isterseniz buna sivil toplum kuruluşlarını da ekleyebilirsiniz, millet elindeki kozu tutuyor, saklıyor. Günü geldiğinde ‘şak!’ diye masanın üstüne koyacak!
Herkes birbirinin kuyusunu kazma derdinde, herkes birbirinin yoluna mayın döşeme hevesinde, herkes birbirinin ayağına çelme takma uğraşında, herkes birbirinin tekerine çomak sokma aşkında…
Üstelik de bütün bunlar, dostluk, arkadaşlık, partidaşlık, hemşerilik ve doğruluk-dürüstlük adına yapılıyor.
Ve en çok da insanın gücüne bu gidiyor!