Gazeteler son günlerde bu meseleyi yazıp çiziyor, ekranlar bu haberleri tartışıyor. İcracıları bile dize getiren çocuk haberleri çıktı ulusal basında. Ayrıntısında memurların kendisini zorla babasına götürmek istemesi karşısında canına kıymak isteyen 11 yaşındaki çocuk, memurları bile yolundan çevirmiş, döndürmüş. Bunu dize getirme diye veriyor gazeteler.
Hadise Kocaeli’nde yaşanmış. Okuyunca, duyunca insanın tüyleri diken diken oluyor.
*
Günümüzde aile mefhumu dumura uğramış. Bölünmüş aileler her geçen gün artıyor. Evlilikten daha bırakın 5’i, 3 seneyi bulmadan tartışmayla, mahkemeyle, evi terk etmekle son buluyor. Kadınlar kucaklarında çocukları ile ya babasının evinde, ya dışarıda, ya sığınma evcinde, ya da sokakta, dışarıda…
Nere müsaitse artık. Aileler darmadağın!
Bunun sebeplerini tek tek burada saymaya gerek yok. Her ne kadar genellikle ekonomik nedenlere bağlansa da kopukluklar, boşanmalar, biten evlilikler, cahilliği neden alıp ilk sıraya koymuyorsunuz.
*
Bizim analarımız çile çektiler, yokluk içinde büyüdüler. Her gün kıyafet değiştirmediler, akşam yediklerini ertesi günü ısıtıp sofraya getirdiler, eşleri ne dediyse yerine getirdiler, az ile yetindiler ama mutluydular.
Sabırlıydılar, tahammüllüydüler.
Kara gün dostlarıydılar. Evlilik müessesine sadıktılar. Büyük bilirler, küçük bilirlerdi. Yoktan anlarlar, bilirlerdi.
Büyüklerine saygıda kusur etmezlerdi.
*
Oysa şimdikilerde tahammül yok, sabır yok. İstiyorlar ki herşey birden olsun, elleri sıcak sudan soğuk suya değmesin, her gün vur patlasın çal oynasın yaşam sürsün, bugün giydiğini yarın giymesin!
Televizyon dizileri aileleri bu hale getirdi. Zenginlik şımarıklığı beraberinde getirdi. Televizyon dizilerindeki lüks yaşam, ihanet, kimin eli kimin cebinde, yaşamın bir parçası değil, tamamen, bire bir kendisi olarak sunuldu. Ekranda gördüğümüz kadınlar-erkeklerin yaşamı özendirici hale geldi.
Sen sensen, ben de benim anlayışı egemen kılındı.
Çalışan, eve ekmek getiren kadınlar özgürlüğün adını dillerine sakız ettiler.
*
Bu çürümüşlükten, bu kopukluktan, bu sıra dışı yaşamdan, bu özendirici hayat tarzından etkilenen aileler çocuklarına zaman ayıramaz oldular, eşlerini bile ihmal ettiler. Kadın erkek fark etmiyor.
Gece hayatı yaşamın vazgeçilmezi olarak yaşanmaya başlandı. İnsanlarımız sanayi ç ırağı gibi kazanıp, Sabancı ailesinin torunu gibi yaşamaya kalkıştı, kimse ayağını yorganına göre uzatmadı. Lüks yaşama alıştı herkes.
Bankalar, kredi kartları bizleri hoyratça alış-veriş çılgınlığına sürükledi.
Aileler dağılınca, yuvalar bozulunca çocuklar da icra ile neredeyse mal gibi satılığa çıktı.
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…