Allah aşkına gelin samimi olalım, açık konuşalım. Deniliyor ya, işsizlik yok da, işi beğenmeme var. Buraya kadar tamam, haklısınız! Türkiye’de, tabi onun en güçlü ayağı olan Kahramanmaraş’ta işsizlik diye bir iş kolu var. Tamam, işsizlik her sektörde, her şehirde ve her iktidar döneminde büyük sorun, kabul ediyorum da, peki soruyorum size, kim için sorun!
İşsizin kendisi için mi, tabi ki değil.
Dürüst olsun herkes, işsiz vatandaşın etrafındakiler asıl sorun olan. Anası, babası, karısı, çoluk-çocuğu, nişanlısı, sözlüsü, yazılısı…
Bizim oğlan fabrikada işçi olarak çalışırsa ayıp olur, mahcup oluruz ele güne karşı. Delikanlının karizması çizilir sonra! Fabrikada işçi olduğunu duyarlarsa, belki kızı da vermezler!
Oysa cep delik, cepken delik. Niye olsun, ayıp mı çalışmak, fabrikalarda çalışanlar insan değil mi, onlar da aile geçindiriyorlar. Kadın ya da erkek, ne fark eder!
*
Şimdi kalkıp bütün işsizleri aynı kefeye koyarsak, ayıp olur, ki saygısızlık yapmış olursunuz. Kaldı ki benim öyle bir niyetim de yok! Yok da, işsizliği kronikleştirmiş, benimsemiş, özümsemiş, kabullenmiş, meslek edinmiş insanlar var bu şehirde.
Bütün işlerden kolay işsizlik.
Erken kalkmak, kapı önünde, sokak başında servis beklemek yok!
Yorulmak, emek harcamak yok!
Hele bir de aileye dayamışsa sırtını, ekmek elden su gölden ise, dert etmek de yok! Kimse de senden ekmek beklemiyor zaten.
Bulursa, olursa ne âlâ!
Kimse borç da istemiyor, sabah-akşam trafik derdi yok. Yorulmak yok, iş stresi yok, patron korkusu-kabusu yok, iş arkadaşının gıcıklığı hiç yok!
*
Bu tatlı hayat, bir süre sonra parasızlığa razı hale getiriyor insanları. Zaten alt gelir seviyesindeki kişiler için ‘paranın varlığı ile yokluğu pek fark etmiyor!’ varken de yok gibi olduğundan olsa gerek!
İsterseniz bu kronik hastalığa alışmak faktörünü de ekleyin! Sonunda, ‘ne iş yapıyorsun’ diye sorduklarında, ‘mühendisim’ der gibi işsizim cevabı veriliyor.
İnanmıyorsanız bir müzmin işsize iş bulmayı deneyin, bakalım koşup gelecek mi, gelirse kalacak mı?
Deneyin bir…