Hangi meslek gurubundan olursa olsun, bayan veya erkek fark etmiyor, bir yerlere gelirken bedel ödüyor.
Müstakil evde oturmak ile apartmanda ya da sitede oturmanın bir maliyeti, bir bedeli varsa, ki öyle, kimse de bir koltuğa, bir makama, bir ünvana kolay erişemiyor.
Her ne kadar gönlünde yatan aslan hizmet ise de, vatandaş önce senin çapına, kareköküne, potansiyeline ve liyakatine bakıyor.
Şayet sende bir iz, bir emare, bir yetenek görmüyorsa, üzerini çiziyor.
Ama sen, sende olmayan meziyetleri görmezden gelip, kendini pahalıya satmaya kalkışırsan, pazarlama girişiminde bulunursan, yarı yolda bırakırlar adamı ki sonra arkanı dönüp baktığında, peşinde kimsenin olmadığını gördüğünde, sakın üzülme.
Üzülmek yerine, otur düşün!
“Ben kimim, neciyim!” diye muhasebe yap, özeleştiride bulun. Kendini teraziye koy, yüreğini de, bakalım kaç okka gelecek!
Seni pohpohlayanlara sor bakalım, “Ben nerede hata yaptım!” diye…
Belki neden seni pazarlamaya çalıştıklarını söylemezler ama eşşek değilsin ya, senin de anlaman lazım.
Bunu anlamayacak kadar akılsız, görmeyecek kadar kör isen, söylenecek mesele yok!
Arkanda olduğunu söyleyenler, ne umdular da ne buldular!
Amaçları ne, gerçek niyetleri ne!
Neden seni yarı yolda bıraktılar, neden seni sattılar, neden seni arkadan hançerlediler, bir oturup (iki elini başının arasına alarak) düşündün mü?
Kişi kendini bilecek. Haddini de, sınırını da…
Sen, komşunun tavuğuna kışt dersen, kapasiteni ölçmeden boyundan büyük işlere kalkışırsan, başına gelecekleri peşinen satın alman gerekiyor ki, buna da gücün yetmeyecek!
Çünkü pabucun pahalı olduğunu sonradan göreceksin ama iş işten geçmiş olacak.
Atı alan Üsküdar’ı geçecek, sen belki de treni kaçırmış bir zavallı, bir yalnız kovboy olarak oturup kös kös bakacaksın çevrene.
Ama çevrende kimse kalmamış.
Zaten yoktu…
Sen…
Haddini bilmezsen, bildirirler.
Boyundan büyük işlere kalkışırsan, “Orada dur bakalım!” derler.
Kedi olmadan fare yakalamaya yeltenirsen, kurulan tuzağa (fak) sen düşeceksin, bu kaçınılmaz ki dünyanın her yerinde böyle bu.
Değişmez kural.
Önce… Önce özgül ağırlığını bileceksin. Bilmiyorsan sayın Bülent Arınç ne demek istediğimi izah eder sana. “Hadi, arkanda biz varız, kim tutar seni” derler de, kaybettiğinde, “Allah, Allah! Öyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum!” diyerek yan çizerler.
Yine açıkta kaldın.
Zaten daha baştan bir tarafın açıktaydı, görmedin.
Söylemediler de…
Kimse, kaybeden tarafında olmak, görünmek istemez.
Sende akıl olsa, bunları önceden hissederdin, görürdün, bilirdin.
Olmayınca, ne yapayım, seni ben bile kurtaramam ki…