Suya sabuna dokunmayan gazetecilik belki dünyanın en ideal mesleği. Bana değmeyen yılan bin yaşasın diyorsan, ona buna mavi boncuk dağıtıyorsan, gelene ağam gidene paşam seviyesizliğini meslek edindiysen, hak edene haddini bildirmeyip, “Aman arayı bozmayalım, reklâm gider, ilan kaybolur, madden zarara uğrarım!” zihniyetini benimsediysen, vallahi işin kolay azizim!
Eleştirmiyorsan, övgü kadar eleştiriyi de gazetecilik olarak algılamıyorsan, senden rahatı yok! Şirin görün, pişmiş kelle gibi sırıt, ‘Hay hay, canın sağ olsun, emrin olur, Allah razı olsun, sağlığınız bize yeter, en büyük sermaye o! Geçenlerde bir konuşmanı dinledim, ne güzel sözler ettiniz öyle, sanki ağzınızdan bal akıyordu!” yalakalığına soyundu isen, kimse sana darılmaz, küsmez, kırılmaz, sesini çıkartamaz!
Kalemini kiraladıysan, saltığa çıkarttıysan…
Her şeyi güllük gülistanlık gösterirsen de zaten, sen büyük gazetecisin onların yanında!
Abisin, büyüksün, duayensin, şıh’sın, pir’sin, üstadsın!
*
“Aman belediyeye dokunmayın, oğlumu işten çıkartırlar, açıkta kalır!” gibi, zihin küçültücü, karaktersizlik içeren düşünce isen, Allah senin belanı vermiştir baştan!
Teslimiyetçiliğin bu kadarına da pes yani.
Ha, bütün bunları yaparsanız itibarınızın derecesini ölçmeye kalkıştıklarında hangi notu verirler, onu da sen düşün artık!
Omurgalı veya omurgasız duruş diyorlar ya adına, işte onlardan biri…
Dik ve asil duruş yani…
*
Yap bunu, canımı ye!
*
İktidar da eleştirilir. Onlar da hata yapabilir. Neticede onlar da insan. Yanlış ve eksik icraat içinde olanları çıkar, yalan söyleyenleri…
Halkı ve seçmeni kandıranı…
Onların her dediklerine inanmak gibi lüksüm yok benim!
Huzur ve barış ortamını biz de istiyoruz. Ama bu tek taraflı olmaz, olmayacak. Önce söylenenlerde samimi olunacak.
Kandırmayacaklar, aldatmayacaklar.
Söylenen bir süreç var, eğer başarılı olmasını istiyorsak, ki istiyoruz can-ı gönülden, size söylüyorum, yani kendisini tümüyle siyasi iktidara göre ayarlayan medya… Sizinle barış gelmeze bu ülkeye!
Yağmur nereye yağarsa tarlayı oraya çektiğinizden… Güven vermiyorsunuz.
Sözü edilen sürecin başarılı olması isteniyorsa, biz gazetecilerin de eski alışkanlık ve reflekslerinden arınması gerekiyor!
*
Son bir sözüm de, Atatürk resimli paspası kapısının eşiğine koyan şerefsizlere…
Böyle bir alçaklık, vefasızlık, saygısızlık başka hangi toplumlarda var, merak ediyorum! Atatürk’ü sevmeyebilirsiniz, ama saygı denen bir kavram var. Sizin yaptığınız saygısızlıktan öte, edepsizlik!
Elbette geçecek bu günler ve gerçek paspaslar hak ettikleri yeri bulacaklar!