Buna gönül dili de dâhil. En iyi balı satsan da, gönül dilinden dökülen kelimeler, cümleler zehirden beter ise, (Aksu Çayı da diyebilirsiniz) ellerinizi kırk kere sabunlasanız, kırklansanız, yine de yapacağınızı zannettiğiniz temizlik sizi pirüpak göstermeyecektir.
*
Bir Sedat Peker yapımı (Pazar günü de videolarının 8. yayınlandı) olan ‘İtiraf ve itham’ adlı televizyon dizisini izledikçe, herkes anladı ki mafya babası olmak da kolay değilmiş. Belli bir zihinsel kapasite gerektiriyormuş. Daha da önemlisi, mafya babası olmak da insana güvence sağlamıyormuş. Çok uzun süre dokunulmaz tepelerde ikamet eden Sedat Peker isimli şahıs, şimdi kendine oturacak, ikamet edecek şehir, ülke bulamıyor. Nerede olduğuna dair kesin bilgi yok. Millet yer toto oynamaya başladı.
Dubai deniliyor ama emin değil kimse.
Anlaşılan o ki, üzeri çizilmiş. “Benim etimi yiyen zehirlenir” demeye getiriyor her defasında, her videosunda. Son bir çırpınışla abi dediği Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan medet, yani af bekliyor. Ok yaydan, pardon cin şişeden çıktı, bu saatten sonra zor.
Ama yangını büyütüyor her geçen gün. Üzerine su döken de var, benzin döken de…
Körükle giden de.
*
Bir kere, kanun tanımayan, devlete kafa tutan, kendini ve çevresini devlet gücü üzerinde tutmaya ve göstermeye çalışan, ülkenin birlik ve beraberliğine dinamit koyan her kim olursa olsun, arkasında duracak kimse bulamaz!
Bulandan da kuşku duyarız!
Hele hele bu kişi, suç örgütü lideri iken…
*
Bu ülkede, ne mafyacılık biter, ne tarikatçılık. Biri gidiyor, bir başkası onun açığını dolduruyor. Kendilerine yandaş da buluyorlar. Herkesin bir fiyatı, herkesin bir alıcısı var.
Amma az, amma çok.
Senelerdir sırtınızda taşıdığınız insanlara, ‘Oöff, yoruldum, biraz in de soluklanayım!’ dediğiniz anda, ya da çıkarlarınız örtüşmediğinde, menfaatler çatışmaya dönüştüğünde, bir dönemler yağmurlu havada aynı şemsiye altında yürümüş olsanız bile yollar ayrılıveriyor.
Sonra o yollara bir zamanlar güller dökülürken, şimdi mayınlar döşeniyor. Üzerinde yürümek cesaret, yürek ister.
*
Bazı haset ve kindar gazeteciler, yayın kuruluşları unutulmaya yüz tutmuş eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan olayını ısıtıp ısıtıp gündeme taşımak isterlerse de, (Acaba diyorum, bir dezenfektan firması da ben kursam, acaba diyorum, ucuza alıp Maraş’taki belediyelere pahalıya satsam, kısa yoldan, emek harcamadan, birilerini basamak olarak kullanarak, birilerinin sırtına basarak zengin olur muyum?) kirlenen siyasi iklim bakıyorsun Temmuz ayında, güneşin tepemizi kaynattığı saatlerde yağmur yağıveriyor.
İklimlere de güvenilmiyor artık. Siyasi iklimlere de…
*
Bakıyorsun, bir yerde kısa devre siyaset yapan birisi, düne kadar topal eşeğe bile binmesini bilemezken, bir-iki sene içinde altında son model lüks araba, oturduğu eve güç yetmiyor.
Nerden, nereden, kimden buldun diye soran yok! Ve her parti kendi zenginini yaratıyor!
Memleket kimsenin umurunda değil. Herkes çeşme akarken testiyi doldurma hevesinde, derdinde.
*
Hani büyükler diyorlar ya, “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz!” Benim demek istediğim de buydu zaten!
Ve kirli ellerle temizlik yapmaya çalışanlara sıvı sabun, dezenfektan da kar etmiyor!
Kimi, kimleri kast ediyorsam ediyorum.
Çevrenize bakın yeter! Ben az söyledim, az yazdım, siz çok anlayın!
E mi?