Hafta içinde, KSÜ Rektörü Sayın Fatih Karaaslan’ın eski rektörler merhum Osman Tekinel ve Nafi Baytorun ile ilgili açıklamasını okudunuz.
Nasıl, dehşet vericiydi değil mi?
KSÜ Rektörlükte, bu iki isme ait konferans salonlarının isminin değiştirilmesiyle başladı tartışma.
Ya da fırtına…
Dinmiş mi, hayır!
Rektör, eski meslektaşları Tekinel ve Baytorun isimlerinin kaldırılarak, başka isimlerin verilmesine ilişkin kamuoyunun beklentilerini sıraladı.
Kendine göre…
Ama bizi ikna edemedi.
Dedi ki; “Bu iki isim Maraş ile barışık değildi!”
Vay canına, ne müthiş itiraf!
Hemen yanı başında oturuyorum, şunu söyledim, “Peki, siz Maraş’la ne kadar barışıksınız?” insan önce aynayı kendine çevirecek, suretini görecek.
Cevap yok, tıss!
*
Açıklamasının sadece Tekinel kısmına hak verdim, arkadaşlarım da verdiler zaten. Tamam, Tekinel gerçekten bir Maraş düşmanıydı, sevmezdi, nefret ederdi.
Gazeteciler de kendini sevmezdi, bunu kaçıncı kez dile getirdik, yazdık.
Tekinel öldü gitti, arkasından konuşmak yakışık almaz.
Almaz da, Baytorun için farklı şeyler düşünür, yazarım.
O, söylenenleri hak edecek rektör değildi bir kere.
Onun da kendine göre yöntemleri, düşünce tarzı ve idarecilik anlayışı vardı. Kabul etmek, saygı duymak gerek.
Şimdi rektör Karaasalan var diye patron olarak, her dediğine okey mi diyeceğiz.
İnanacak mıyız, hayır!
Söyledikleri kendini bağlar, düşünceleri de kendi tasarrufu.
Nitekim Baytorun aramış kendini, “Bunu senden beklemezdim!”
Doğru, beklenecek hareket değildi.
Ama artık olan olmuş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, bu saatten sonra yapacak bir şey de kalmamış zaten.
*
Ancak, ben yokken arkadaşlarımız böyle bir karar almışlar, senato da kabul etmiş, onaylanmış palavrasına kimse inanmadı.
Arkadaşları d üşünecek, böyle bir düşünce içinde olacaklar, Rektör’ün de onayı olmadan senatodan geçecek, iki isim al aşağı edilecek.
Kim inanır, Kadir İnanır bile inanmaz bu martavala…
Bildiğim, rektörün izni olmadan, haberi olmadan sinek bile uçmaz.
Ben rektör olacağım da, benim bilgim dışında iş yapılacak.
Ya da bilgisi vardı, “Çocuklar ben kısa süreli bir yere gidiyorum, siz şu işi ben yokken halledin!” şeklinde gizliden olayı hayata geçirmişlerdir.
Başka türlüsü yok.
*
O gün arkadaşımız Akif Arslan bir şey söyledi ki, sapına kadar doğruydu; “Biz burada isim değişikliğini tartışıyoruz sabahtan beri. Yeni fakülteler, bölümler açılacak mı, kadro meselesi ne alemde, öğrenci sayısını artırmak için neler düşünüyor, neler yapacaksınız!”
Tartışılması, konuşulması gereken buydu aslında ama, güncel olduğu için hepimiz de isme taktık, başka mesele kırılmış gibi onun üzerinden söyleşi yaptık adeta.
Takıldık yani…
Günün en can alıcı sorusunu da DHA muhabiri Lütfi Yıkan sordu, “Bu isimlerin değiştirilmesini cemaat mi istedi?”
Şaşırdı kaldı rektör. “Alakası yok!” dedi.
*
O gün, rektör duygulandı, neredeyse, dokunsanız ağlayacak gibi oldu. Gözleri dolmuştu çünkü. “Duygusallaştınız!” dedim, onayladı, “evet, öyle oldu!” dedi.
Olsun, rektör de olsa, duygusal anları olabiliyormuş.
Bundan sonra umarım daha dikkatli olur, tepkileri değerlendirirken, kamuoyu tepkilerini de göz ardı etmez.
rektör hangi demokrasiden ve üniversitenin ilerlemesinden bahsediyor. ilahiyat fakültesinde iki profesörün dekan yardımcılığından alınmasının gerçek sebebi cemaat ayarın... yorumun devamı.