banner1524

Bu, bizim şehre, bizim insanlarımıza has bir zihniyet. İster bir futbol kulübünün teknik direktörü olsun, ister bir siyasi partinin kanaat önderi, ister bir belediye başkanı…

Diyeceksiniz ki, “Bu senin dediğin insanoğlunun fıtratında var!”

Amenna, inandım iman getirdim!

Bir takımın teknik patronunu düşünün. Taşıyamayacağı, kendisini aşıp taraftarın nezdinde üste çıkacak hiçbir oyuncuyu uzun süre tutmazlar takımda. Yedek soyundururlar, ya da maçın son dakikalarında oyuna alıp, hem kulüp başkanının, hem de taraftarın gözünden düşürmek isteseler bile, taraftar bu numarayı yemez genellikle.

Takımdaki o büyük starın, o ünlü oyuncunun, hele hele yabancı ise, (bir Aleks’i, bir Haigi’yi gözünüzün önüne getirin) o taraftarın sevgilisi oyuncunun gölgesinde kalacağını düşünür, ilk 11’e bile alamaz çoğu zaman, aşağılık kompleksi yaşar sürekli.

Kulüp başkanını kandırabilir, ikna edebilir. Ama taraftar Külyutmaz Mahmut gibidir!

*

Siyasiler için durum pek farklı değil.

Bir siyasi partinin il başkanını, ya da milletvekilini düşünün. Herkes kendine emir eri arıyor, çantasını taşıyacak, askerliğini yapmamış çömezleri yazarlar listelerine.

Emir verebileceği, sözünün dinlenebileceği, işlerinin görülebileceği ve bütün bunlara kayıtsız şartsız itaat edecek ikinci belki de üçüncü adamları alırlar yanlarına, saflarına…

Milletvekili de, hele biraz da genel merkezde ve Ankara’da ağırlığı olan, sözü dinlenen biri ise kendisine biat edecek, üste çıkmayacak birilerini ikinci, üçüncü veya dördüncü sıraya koydurmak için çaba harcarlar.

Kendileri ilk sırada. Öyle bir mecburiyet hissederler. Kendilerinden başka gölge istemez bu zihniyette olanlar.

Ne davası, ne memleket meselesi, yemişim hepsini…

Önce çıkar, önce benim yüksek egom, önce benim adım, önce…

Sen geç ikinci sıraya!

*

Aynı mesele belediye başkanları ve yanında olduğunu zannedenlerle de yakından alakalı.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527