Sizi bilemem de, ben vallahi de billahi de arıyorum. Mumla hem de… Bulsam fenerle arayacağım. Bütün ışıkları yakıp aydınlıkta ‘Neredesin Mahir Bey, bir gelsene!’ diyeceğim de sesimi, çağrımı duyar mı, rahmetli Zeki Müren de bizi görür mü?

Diyeceksiniz ki ‘Mahir Ünal siyasete nokta koydu, İstanbul’da, işinde gücünde, seçim de bitti, bu saatten sonra ne işi var Maraş’ta!’

Olsun… Mümkünatı varsa, müsait ise bir gelsin, gözüksün bize. Bir günlük ziyareti, eşi dostu ile basın camiası ile bir sohbeti bile çok şeyi değiştirir. Siyasete yeniden ayar verir, teşkilatı ve partiyi makine ayarlarına çevirme noktasında butona basar.

*

Derken, sabah odu erken, geçen hafta Pazar günü sayın Mahir Ünal memleketinde, Elbistan’daydı. Hasret ve özlem giderdi dostlarıyla, hemşehrileriyle.

Çok uzak ara değil, ki unutmadık, sizler de unutmadınız. 

Kibir abidesi dediniz, millete tepeden bakıyor dediniz, telefonla, bardakla dalga geçer gibi insanların onuru ile oynadı dediniz.

Dediniz de şimdikilere bakıp, kıyaslama yapınca, sayın Mahir Ünal’ı ‘sulu nimet’ olarak değerlendirmeye başladınız.

En azından ben! Ki şu gerçek, sen de biraz kibir abidesiydin, egon yüksekti, fakat şimdikiler sana rahmet okutturuyorlar.

Bak, kıskandıklarından, çekemediklerinden, sosyal sorumluluk projesi kapsamanda, depremzede 300 çocuğun sünnetini üstlenmiştin, teşkilata haber salıp, ‘sakın ha, gitmeyin!’ diye talimat verenler, bu talimatı emir telakki edip kılını bile kıpırdatmayanlar, (ki sen de farkındasın olayın, komplonun, arkadan hançerlenmenin!) şölene gelmediler, gelme cesaretini gösteremediler. Abileri, milletvekilleri kızar, sinirlenir diye…

Öğrendim, bizzat konuştum, teşkilat hastaymış, komple! Geçmiş olsun çocuklar! Teşkilat hasta da acaba kime, kimlere?!!

*

Evet, konumuz sayın Mahir Ünal. Dik, alnının çatından konuşur muydu, evet.

Sık olmasa da ara sıra espri yapar, yüzünden eksik etmediği gülümsemelerle ara sıra kahkaha atar mıydı, vallahi atardı.

Harbiydi, delikanlıydı.

Şimdi diye fısır fısır şu dediğinizi duyar gibiyim, ‘Hayırdır sayın Fiskeci, seneler sonra Mahir Ünal aşkı neden depreşiverdi, rüyanda mı gördün, kış uykusundaydın da yeni mi uyandın? Düğün değil bayram değil. Üstelik de ara sıra eleştiriyordun. Şimdi kıymete mi bindi?’

Heeee, aynen. Kıymete bindi.

*

Hani bir şarkıda diyordu ya, ‘Ben senin değerini, gittiğinde anladım…’

Yerelde, yani şahsım şehrinde ‘siyaset bittiğinde anladım…’ desem, çoğul yazsam gücenen, kızan olur mu, bilmiyorum.

Evet sayın Mahir Ünal.

Şimdiki vekillerin yanında sen melekmişsin de farkına varamamışız. Zamanında seni çok eleştirdik, yakışıp yakışmayan cümleler sarf ettik. Ama sen (özür dilerim siz) siyasete kalite getirmiştiniz, şimdi o kalite yerlerde sürünüyor. Şehri bilmeyenler, halkına, seçmenine yabancı olanlar, kendi şehrini bile tanımayanlar bize siyaset dersi vermeye kalkışıyor.

Hatta bazıları da (ismi lazım değil) haddini aşıp, bize gazetecilik dersi vermeye yelteniyor! Düşün, seçimin yenilgisini bile bize fatura etmeye kalkıştılar. Suçu, günahı bize attılar, iyi mi? Toplantı sonrası soru alma cesaretini gösteremeyip, çaplarını ortaya koydular.

Duymuşsundur, memleketin Elbistan’ı da kaybettiniz, başın sağ olsun!

*

Bak, bu yazı sana yağ çekmek için, günah çıkartmak için, avukatlığını yapmak için yazılmadı ve kimse de bana silah dayamadı. Feriştahının da gücü yetmez zaten!

İçimden geldi birader!

Öptüm seni.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol