Hangi sektörde olursa olsun, dostunu düşmanını öğrenmek istiyorsan, bir koltuktan düşeceksin. Hani derler ya, ‘bana damdan düşeni getirin!’ aynen o hesap.
Zira koltuk, makam ve güç sahibi olduğunuzda herkes etrafınızda pervane olur. “En büyük sensin, bu işin kralı sensin, senin üstüne adam tanımam, sen her şeyden ve herkesten farklısın, sen var ya, adamın dibisin…”
Yalakalık zibil gibi…
Para ve güç insanı zehirler. Şımartır, havaya sokar, insanın karakterini bile değiştirirken, koltukların da paradan farkı yok.
Güç zehirlenmesi sadece koltuktan kaynaklanmıyor.
*
Neyse…
Ne dedik, dostunu düşmanını öğrenmek istiyorsan, bir yerde görev alacaksın, bir müddet sonra bu görevi bıraktığında, ya da sana ‘ede kusura bakma birader, buraya kadar’ dediklerinde, bak bakalım çevrende kim kalıyor, seni kim arıyor, kim hatırını soruyor, görenlere nasılda kaldırım değiştiriyor.
İnsanoğlu, vefasız, hayırsız…
*
Koltuktan düştükten sonra, parasız kaldıktan sonra, güç elinden kayıp gittikten sonra, insanları daha iyi anlıyorsun.
‘Vay be!’ diyorsun. “Demek ki ben insanları tanımamışım, dostumu düşmanımı öğrenememişim. Yazıklar olsun bana!” deyip bir de kendi kendine kahrettiğin yetmiyormuş gibi, tüm suçu kendinde aramak kadar insanoğlu’nun vefasızlığına da bir anlam veremiyorsun.
Para ve güç…
İkisi bir araya geldiğinde, insanı yoldan çıkarır, şımartır, havalara sokar, karakterini bile değiştirirken, bazen çevresinin çok olduğunu zanneden ama elden gittiğinde bir hiç olduğunu anladığında iş işten geçiyor.
Çünkü insanlar maske takıyor, kullanıyor…
Yerine ve adamına göre…
*
Maske dedim de, artık insanoğlu her cebinde bir maske taşıyor. Adamına ve yerine göre, çeşit çeşit, renk renk, model model…
Çarşıda pazarda satılmasa da, insanın ruhunda bin bir çeşidini bulabilirsiniz. Karakter meselesi en çok da… Zaten karaktersizin önde gideni ise, vefadan bihaber ise, soysuzun teki ise bırak kuyruğunu, bırak gitsin gidebildiği yere kadar.