banner1524

Ahlaki yozlaşmanın merkez üssünü gazeteler ilan edince, amanın, ne kadar da çok arayan oldu öyle!

Ya da gazeteciler… Gazeteci geçinen döküntüler, pislikler, mesleğin cılkını çıkartanlar, kuralları linç edenler…

Ne çok tepki aldım öyle. “Abi, yoksa bizi mi kast ettin yazında, ayıp oldu ha!” diyerek siteme çalışanlar, aslında zarf atıp da ağzımızdan laf almaya çalışanlar…

Hayır, kimseyi kast ettiğim, hedef aldığım yok. Niye olsun ki… Benimki genel bir değerlendirme… Ha, isteyen de üzerine alırmış, gücenirmiş, kırılırmış, kendi sorunu. İhtiyacı varsa, gocunuyorsa, alsın, bence sakıncası da yok!

 Önceki yazdığımızda ısrarlıyız; tehdit ve şantajı meslek ve ilke edinenler, evet mahallenin kabadayısı oldular. Özel olarak seçilmiş adamlar da ya yazı işleri müdürü, ya da genel yayın yönetmeni. Ne alakası varsa, hangi etik değerleri taşıyorsa…

Dedik, yine söylüyoruz; yol üstündeki akaryakıt istasyonları ile pavyon helâ’ları bile onların odalarını bırakın, yüreklerinden, vicdanlarından daha temiz.

Cüzdanlarının kabarık olması beni çok da ilgilendirmiyor zaten!

*

Gazetecilik ya da gazete patronluğu adı altında, yetimin, öksüzün hakkını yediler. Çevirdikleri kumpası bile ahlaki saydılar, onay vererek sıradan ve olması gereken davranış olarak sergilemeye, göstermeye ve isbata çalıştılar.

Fatura kesmeden, vergilerini bile ödemeden kazandılar.

Kazanıyorlar da…

Mesleğin dil ve din değiştirmesinin sebebi olup çıktılar.

*

Kabul edin veya etmeyin,  keyfiniz bilir; başkalarını kullananlar, aslında bal gibi kullanılmaya müsait insanlardır. Bu gazetecilikte değil sadece, toplumun her katmanında geçerli olan davranış. Kullanılıyorsanız şayet, güç kaybolduğunda, iktidarlar kenara çekildiğinde ya da el değiştirdiğinde size selam bile verene rastlarsanız, gelin yüzüme tükürün!

Yalakaların, yağdanlıkların ömrü yalancılar gibidir, yatsıya kadar değil, akşam ezanına kadar sürmez bile.  Ağzınızı, ya da başka yerinizi sildiğiniz peçete gibi çöpe atılmaya mahkumsunuz.  Ya da tuvalet ihtiyacından sonar çöpe atılan peçeteler gibi…

Sonra ne mi olur?

O sükseli apoletlerine ‘şerefsizlik’ bulaşır.

O. “Asarım keserim, ben yazarsam Maraş’ta yedi nokta dokuz şiddetinde deprem olur, ben yazarsam, falan-feşmekân kaçacak delik arar da şehri terk eder, ben yazarsam ortalık sarsılır, ben yazarsam bazıları intiharı bile düşünür!” afra-tafralarına yarası olan gocunsa, prim verse de, o tür insanları da kimse gazeteci- yazar safına almıyor zaten.

Bu meslek, bu dünya kimseye kalmıyor, kimseye baki değil. Dün kimler vardı aramızda, yarın kimler çekip gidecek, Allah bilir!

Yukarıda tarifine çalıştığım tipler, sonunda onurlu bir isim bırakma zevkinden de mahrum kalacaklar.

Bu şehir, bu meslek gazetecilik hasretinden, ne ahlaksız yayın yönetmenleri eskitti ama, kendini yenileyemedi.

Yenilemek isteyenler de baltalandı, iftiraya uğratıldı, çamura belendi, arkasından söylenmedik laf kalmadı.

Bitti, tükendi güzellikler, sizlere ömür!

Allah taksiratını affetsin!

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527