Yaklaşık bir ay önce genç yaşta (46) kardeşini kaybetmişti.
Bu mesleğin en enerjik, en sempatik, en sevimli mensubuydu. Ona kızamam, ona tek kelime kötü söz söyleyemem. Deli dolu bir oğlan. Herkese elinden geldiğince iyilik yapmaya çalışır, herkesin yardımına koşar, herkesle sıkı samimiyet kurmayı sever, hatır-gönül bilir bir delikanlı.
Gazeteciliğini beğenin veya beğenmeyin, kişi olarak on numara adam.
Belki şakacı tarafı çoktur, belki biraz kiloludur ama bunlar ölçü değil, adam gibi adamdır. Gazeteci olarak değil, bir genç, bir gelecek vaad eden bir meslektaş olarak daha çok seviyorum onu.
Yoksa, daha yolun başında. Bu mesleğin tam olarak hakkını verebilmesi için, daha çok ekmek yemesi lazım. Allah var kendisi de bu gerçeğin farkında zaten. Kaldı ki bunu her yerde söyler, hissettirir.
Kendini bulunmaz Bursa kumaşı yerine koymaz.
*
En önemlisi, büyüğünü küçüğünü bilir. Kime çektiyse, gözü gönlü bol. Yemenin-içmenin lafını etmez, esirgemez de.
Güvenilir biridir.
Dosttur.
Cana yakınlığı kadar meslekte ilerlemek, hak ettiği yere ulaşmak, hedefe varabilmek için gitmekten, dolaşmaktan, ziyaret etmekten geri kalmaz, o kadar ki ekmeğini taştan çıkartan kim var diye sorsanız, size onun adını verirler.
Bir de…
Sanki Maraş’ın nüfus müdürü, herkesi de tanır.
*
Babası da Sümerbank emeklisi, arkadaşım, dostum.
Kimden söz ettiğimi hatırladınız. Gerçi hatırlamaya gerek yok, yazının başlığında da ismini verdim zaten de. Şimdi bazıları durduk yerde soracak, “Düğün değil bayram değil, Gökhan Şahin’i yazmak, onu parlatmak, onu pohpohlamak nereden aklına geldi, neden icap etti…”
Öyle ha…
İçimden geldi yazdım, bir sakıncası mı vardı?