Niye kafayı taktıysam ben de bilemedim.
Hafta sonunda acıkan ‘Lokanta ve cafe’leri boykot çağrısı’ yazımın bu kadar çok ilgi göreceğini, okunacağını düşünememiştim. Çok olumlu tepkiler aldım.
Okurlarıma teşekkür ediyorum. Desteklerinden ötürü. Ne yazmıştım, özet geçelim;
“Her işi bitirdik, her boyayı boyadık, bir tek fıstıki yeşili kaldı misali, şimdi de gündemi değiştirmek isteyenler, yaşam güçlüğü yanında hayat pahalılığına tepki göstermek isteyenler şimdi de kentin yaşam alanları lokanta ve cafe’leri boykota davet diyorlar.
Tamam, insanların alım gücü düştü mü, düştü. Geçinmek zor mu, zor. Hayat pahalı mı, pahalı. Paramız pul oldu mu, oldu!
Tamam da, lokantaların, cafe’lerin, benzer işletmelerin (özetle hizmet sektörü) suçu ne. Sen üretime destek olmazsan, sen israf musluğunu kesmezsen, üretime dayalı sistemi teşvik etmezsen, kullandığımız ürünlerin çoğunluğunun ithal olduğu da göz önüne alınırsa, mazot ve gübre desteği olmayınca çiftçi de tarımdan uzaklaşınca, köyde-kırsalda oturanların bile kendilerine ait küçük de olsa tarlalarını sürmeyip, ekip-biçmeyip, şehre inerek bir fabrikaya kapağı attığını da düşünürseniz, vatandaşı-seçmeni evinde beslemeyi yeğ tutarsanız, sadaka ekonomisini öne çıkartırsanız, olacağı buydu!” demiştim.”
*
Yazım üzerine, bu şehrin hizmet sektörünün hafızası diyebileceğim, dostlarım, esnaf ile çok vatandaşımız tebrik etti, güncel olduğu kadar isabetli bir meseleye değindiğimi söylediler.
Hizmet sektörü olarak boykota malzeme olan Lokantalar ne yapsın, cafe’ler ne düşünsün! İsrail mallarına boykot dediniz. Boykotu da siyasi malzeme edinenlere bakın, kullandığı ürünlerin yüzde doksanı İsrail malı. Yani kimse samimi değil, hepsi göstermelik, söylemler ve eylemler birbirini tutmayınca, çelişki yaşanınca, vatandaş da inancını, güvenini yitirdi siyasilere, kendilerini yöneten ve yönettiğini zanneden bürokratlara…
Pahalılığın, yaşam zorluğunun, üretimin önündeki engelleri kaldırmazsan, bunun için çaba harcamaz, elini taşın altına koymazsan, kusura bakma şekerim, insanları, özellikle parası olanları tutamazsın, mani olamazsın!
Burası muz cumhuriyeti değil, polis devleti değil.
*
Milletvekili Monaco’da istakoz yerken sesiniz çıkmaz, belediye başkanı 570 milyonluk Rolex marka saati koluna takarken gözün görmez, uzaklardaki adalarda tatil yapan görgüsüz zenginleri okumazsın, kaybettiğiniz belediyeler rakiplerine dünyanın borcunu kakalarken gıkını çıkartmazsın, sonra da kalkıp bana ahkâm kesersin; ‘gitme, yeme, içme, oturma!’
Mahallenin namus bekçisi, dürüstlük abidesi, piyasaya kafa tutan kabadayı mısın!
*
Siz Sudan’da, Venezüella’da tarım yaptınız, sanki gelirken bir kilo hıyar,bir kilo domates, bir kilo baldırcan mı alıp geldiniz de, hizmet sektörüne kafa tutuyorsunuz!
Tamam, zaten sayın Cumhurbaşkanı da söyledi, fahiş fiyatla vatandaşı çarpanları affedilmeyecek. Amenna!
Ancak…
Hizmet sektörü dediğimiz lokantalar, cafe’ler hayır kurumu, vakıf değildir. Tabi ki önce kazançlarını düşünürler. Zaten yapacak yardımı deprem sürecinde fazlasıyla yerine getirdiler, depremzedelerin yanında oldular. Daha fazlasını ne bekliyorsunuz!
Dikkat ediyorum, hizmet sektöründeki dostları dinliyorum, sanki her şeyin sorumlusu, günahı, vebali esnaf ve lokantalar, cafe’lermiş gibi kamuoyuna lanse edilince, ben de bu meseleye kafayı taktım ya, dur dedim, ‘Fatmagül’ün hiç mi suçu yok!’ sorusunu yineleyim dedim.
Sanki bu sektörlerde asgari ücretli bir çalışanın işverene maliyeti 25 bin lira değilmiş gibi. Sen insanları, işe ihtiyacı olanları bile evinde beslemeyi alışkanlık ve yaşama biçimi haline getirirsen, gidip de fabrikada, lokantada çalışmaz. Zaten bakın işletmelere, çalıştıracak elaman bulamıyorlar. Bırak deneyimli olanı, bırak vasıflı işçiyi, vasıfsız işçi bile bulmak Reşat altını bulmaktan daha zor!
Sanki bir kilo etin fiyatı son üç ayda yüzde 40 artmamış gibi.
Sanki bu sektör sahipleri devlete o ağır vergileri ödemiyormuş gibi.
*
Gibi de, bu meselede suiistimaller de çok fazla, aşırı. Tamam, yüksek enflasyonu bahane edip soygun düzeni kuran, bazı ürünleri fahiş fiyata satan işletmeler muhakkak var, bunlar sıkı denetlenmeli, gerekli cezalar yazılmalı.
Ama ‘Yeme, içme, gitme, yatma, kalkma, oturma!’ dayatması hiçbir zaman tutmadı, tutmaz. Madem böyle yerler var çevrenizde, gitmeyin, oturmayın, içmeyin, yemeyin! Kimse size silah dayamıyor!
Boykot kişisel olmalı.
Ama topyekûn boykot, üretimin olmadığı, ithalin ihracattan daha fazla olduğu, gübrenin, mazotun, tohumun anasının nikâhı seviyesine geldiği, bu sebepten ötürü ekimin, dikimin, üretimin yaşanmadığı ülkemizde bütün suçu, bütün günahı hizmet sektörüne yıkmak insafsızlık olur!
Bu meseleyi iki kere düşünmek gerekiyor!