Haberin hem de ulusal bir televizyon kanalında yayınlanması, sosyal medyanın da alabildiğine körüklemesi ile çocuklardan birinin evden kaçtığı, birinin de küçük sanayi sitesinde dayaktan kolunun kırıldığı bilgisine ulaşınca, duyarlı vatandaşlarımız habere ve köşe yazımıza yorumlar gönderdiler.
*
Çocukların akıbeti meçhul. Gelecekleri de öyle.
Tamam, bu çocuklara bir cahillik yapmış da, onları büyütenlerin, eğitenlerin, bizlerin hiç mi kabahati yok bu meselede. O çocukları kazanmak, onları ikna edip, bilinçlendirmek varken, uçurumun kenarından aşağı iteklemek hangi vicdana sığar?
Hep vur abalıya diyerek meseleyi kurtarıyor muyuz?
O çocukları günah keçisi ilan ederken, acaba hiç mi vicdan azabı çekmiyoruz?
Bunlardan biri de Emine Taşkesen hanımefendi oldu. Yazımıza attığı yorum ile meseleye ayna tutarken, tepkisi yanında duyarlılığını ortaya koymuş.
İşte, sayın Emine Taşkesen’in o güzel yorumu…
*
“Ergenlik döneminde evladı olan bir anne olarak bu olay beni de çok etkiledi.. Sayın Mehmet Fiskeci, Maraskimlik yazınızda o kadar güzel bir noktaya değinmişsiniz ki. Tamam çocukların yapmış olduğu hareketler tasvip edilemez hiç hoş bir davranış değil üstelik gelecek nesillerimizi emanet edeceğimiz fidanlarımıza hiç mi hiç yakışmamış. Çocuklar için terbiye, edep, din, vatan ve bayrak sevgisi, saygı ailede başlar ve eğitimle de pekiştirilir düşüncesindeyim. Biz anne babalar aile içerisinde bazı şeyleri verdiğimizi zannederken eğitim kurumlarında maalesef ki bunun pekiştirildiğini görmüyorum ben. Dönem başında oğlumun okuluna gittim gördüklerim karşısında çok üzüldüm. Okula mı, mankenlik ajansına mı gittim bilemedim. Koridorlar podyum gibiydi kız çocuklarımızın kılık kıyafetleri saçları makyajları beni çok şaşırttı ve çok üzüldüm. Bu çocuk her gün o evden bu şekilde çıkıyorsa aile bunun önüne geçmeli aile geçmiyorsa eğitim kurumlarımıza eğiticilerimize bu hak verilmeli diye düşünüyorum. Öğrencilere o kadar hak tanınmış ki öğretmenler bir şey söyleyemiyor. Bimer’e şikâyet ediyorlarmış okulu öğretmeni onun için bana değmeyen yılan bin yaşasın tavrı vardı öğretmenlerde. bence öncelikle bu açık düzeltilmeli.
Gelelim konumuza çocukların hareketi hoş değil tasvip edilemez bir saygısızlık peki ya onlara şiddet uygulayan zihniyet senin yaptığın ne kadar doğru? Sen öyle yapınca o çocuklar daha mı bağlandı dinlerine? Peki ya sen dinine ne kadar saygılısın? İslam dini zulmü asla hoş görmeyen iyilikle öğretilmeli sevgiyle yaklaşmalı diyen bir din değil mi...üzülerek bunu haber konusu yapanlar ada kızıyorum.. Cahil bir zihniyet yani oradaki o çocuklar bunu show meşhur olmak gibi algılamaz mı? Bence sorunu temelinden eğitimden okullardan çözmeliyiz..
Sabah evden çıkıyor çocuklarımız. Duamız, iyi insanlarla karşılaştırsın iyi dostluklar kurdursun ama dışarda ne oluyor neye özeniyor yada hangi arkadaşına uyup tasvip etmeyeceğimiz işler yapıyor bilemeyiz. Ben görmedim oğlum görsün, ben yaşamadım kızım yaşasın zihniyetini bir tarafa bırakıp eğitim kurumlarına bu konuda tam yetkinin verilmesi şikâyet biriminin eğitim kurumları için sınırlı hale getirilmesi lazım. Bu günün öğretmenleri dünün çocukları değil miydi? Okuyup bir yerlere geldilerse bizim evlatlarımıza iyiye sevk edeceklerini bilmeliyiz.
Bu konuyu daha da fazla uzatıp toplumsal ayaklanmaya müsaade etmemeliyiz. Hiç bir çocuk hamurunda kötülükle doğmaz. Onlara önce aile sonra çevre sonrada eğitim şekil verir...”