Yakında, kimileri “neydim ne oldum!” şımarıklığı ile geldiği yerden nasıl alaşağı edildiğini görünce, “Acaba ben bunu hak edecek ne yaptım!” diye kendini sorgulayacak mı, “Ben nerede hata yaptım da, bu kadar zirveye tırmanmışken ipimi çekmeleri kanıma dokunuyor!” mu diyecek, yoksa, “Bana yapılan nankörlük, benim şu kadar hizmetim var bu partiye! Bana reva görülen muameleye bakın hele!” şeklindeki kırılganlık yüklü büyüklük tasmasını boğazına geçirerek ona buna saldıracak mı?
Belki de bazıları “leylim ley, leylim ley!” şarkıları kıvamında, roman havası eşliğinde göbek atacak!
Kim bilir, belki diyorum.
İnsanoğlu böyledir işte. Hak etmediği yere gelince, koltuk ikramı ardından rütbe de apolet olarak omzuna konulunca, sağında-solunda 3-5 yamak veya çanta taşıyıcı konuşlandırılınca, bir havaya girer, “Vay, ben neymişim de haberim yok!” kıvamında ne oldum budalası pozisyonuna dalıverince, çingeneliğini unutur, saraya padişah oldum sanır.
*
Yaşamda, işyerinde tabi ki en çok mutfakta naylon’u sevmem, bir de lay lay lom’u…
Ama ne acıdır ve gerçektir ki, yaşamın her karesinde leylim ley diye türkü çağıran, hayatını lay lay lom üzerine monte eden, keneler, asalaklar, bitler, tahta kuruları, burnunun bokunu yiyip de sermaye kurmaya çalışanlar, hayatı hep lay lay lom üzerine kurduklarından, uğradıkları hezimet veya beklentiler boşa çıkınca, umutları başka bahara ertelenince, acaba hangi türküyü söyleyecekler.