Şu son 20 senede babama 2 kez mektup yazdım. Yazdım ama cevap alamadım. Yerin altında ne vardı, seninle ne konuşuyor, dirliksizlik yapıyor muydu, orada bile sigara içiyor muydu, sordum lakin tık çıkmadı.

Sevgili anacığım, biliyorum ümmisin, gençler bilmez diye açıklama yapayım, okuman yazman yoktu. Fakat aşağıda okuyacağın mektubu babama okutturursun.

Okumasan da, hasbelkader dinlesen de selam söyle, dua et bize! O yeter!

Şöyle bir baktım da, seni toprağa vereli, babamın yanına koyalı seneler olmuş. Aradan kaç sene geçti, vallahi unuttum, zira deprem aklımızı da aldı canlarımız kadar, hatıralarımız ve hayallerimiz kadar akıl da bırakmadı bizde.

Bizi soracak olursan anacağım, Maraş gibiyiz. Dur sana madde madde yazayım.

Ümmi kadındın, tam bir Osmanlı kadınıydın, ama olsun babam sana okur ne yazdığımı, meramımı, olup biteni.

*

Siyaseti sevmezdin, bırak sevmeyi bilmezdin, anlamazdın. Bir tek merhum Bülent Ecevit’i bilirdin babamdan dolayı, bir de benden ötürü, beni işçi iken memur yapan Süleyman Demirel’i.

Şimdi iktidarda, hükümette AK Parti var ve 22 yıldır ülkeye egemenler. Fakat şu son seçimde, yani 31 Mart mahalli seçimlerinde dengeler değişti, siyasi güç ve rakamlar allak bullak oldu, yerelde belediyeler CHP, Yeniden Refah ve Deva Partisine gitti bazı belediyeler.

Ak Partinin kalesi Kahramanmaraş’ta kalenin burçlarına başka takımların, başka partilerin bayrakları dikildi. Şimdi herkes faturadan, hesap kesmeden söz ediyor. Ama bakıyorsun, hepsi de maşallah pişkinler, rahatlar. Sorumlu sorumsuzlardan farkları yok!

Milletvekillerine (Bir-ikisi hariç) güven yok. Zaten şehri tanımayan, memleketin kendi öz sorunları dururken Gaziantep’in su sorunu için canhıraş çalışan ve bizim ekmeğimizi yer, suyumuzu içerken Adanalı olduğunu söyleyen siyasiler yüzünden parti irtifa kaybetmeye başladı.

Bereket versin Fırat Görgel gibi şehrin evladı büyükşehir belediye başkanı oldu da depremin yaraları sarılmaya başlandı, milletvekillerinin yarattığı açığı, boşluğu doldurmaya başladı.

Bir de, şu son günlerdeki ana gündem; AK Partide İl Başkanı kim olacak? Aday çok, fakat adam yok! Varsa da birkaç kişi…

*

Ah anam, ah!

Dedim ya, depremden sonra millette din, iman, Allah korkusu kalmadı. Ahırlar, tavukların dahi girmekten imtina ettiği kümesler bile kira olarak 5 bin, 10 bin liradan gidiyor.

Fırsatçılık aldı başını gitti. Esnaf da akıllanmadı, on liralık malın fiyatını yüz liraya çıkardı. Zaten ekonomik nedenlerden dolayı vatandaşın alım gücü düşmüştü, geçinmek mucizelere kalmıştı, emekliler can çekişirken, asgari ücretliler geçim sıkıntısı içinde inim inim inlerken, boşanmaların tavan yaptığını, aile mahkeme sayılarının arttığını öğreniyoruz.

Millet de siyaseti siyasetçilerden daha fazla öğrenmiş olmalı ki, tuzaklar devreye giriyor, tezgâhlar kuruluyor, kozmik odalarda kumpaslar hayata geçiriliyor, siyasiler başta olmak üzere, başkanlar da dahil, vatandaşı ahmak, salak, enayi ve aptal yerine koymayı sürdürüyor.   

*

Bütün ömrünü çocuklarına, torunlarına adamış Osmanlı kadını, ümmi anacığım! Futbolu da bilmez, anlamazdın. Lakin burada bu meselede nelerin olup bittiğini yazmam lazım.

3. ligde oynayacak 2 takımımız var. Depremle birlikte stadyumlarımız yıkıldı. Sağlam olanı bile yıktılar göz göre göre. Gözümüzün içine baka baka!

Neyse… Başkanlığını genç işadamı Gaffar Akarca’nın yaptığı İstiklalspor güçlü bir ekip, güçlü bir finans desteğini arkasına alarak sezona merhaba diyecek. Hayret ettiğim bir başka mesele, şehrimizin en zengin işadamı Hanifi Mehmet Öksüz, takıma 1 milyon 200 bin lira bağışta bulundu. O’nun bu cömertliği, onun bu yardımlaşma duygusu, onun bu sportmen tavrı, diğer işadamlarını da tetikledi, kimisi 500 bin dolar, kimileri de cebinde akrep olmasına rağmen 100 bin dolar üzerinde bağışlarda bulundular.

Başkanlığını Fatih Mehmet Ceyhan’ın yaptığı, geçen yıl deprem sebebiyle sezonda mücadele verme hakkı dondurulan Kahramanmaraşspor ne yapacak, nasıl bir güzergâh belirleyecek, doğrusunu söylemek gerekirse endişelerim var.

*

Geçenlerde Erkenez Çayı’nın aktığı mahalleye gittim. Lacivert, kapkara. Kirli, zehirli su köprünün atından geçiyor, ama köprü kullanılmıyor. Araçlar da bu kirli ve zehirli sulara bata bata karşı tarafa geçerken, köprü üzerindeki demiryolu zaten atıl vaziyette, kullanılmıyor. Bırak hızlı treni, zaten unuttuk, normali bile şehre uğramaz iken, demiryolunu söküp köprüyü kullanılır hale getirmeyi akıl edemeyen bir zihniyet ile iç içeyiz anacığım.

Manzara korkunç. Merdiven altı boyahanelerin ve büyük fabrikaların kimyasal atıkları çevreyi, doğayı ve canlı yaşamı zehirliyor, tehdit ediyor, siyasiler, bürokrasi bakıyor, seyrediyor.

Denetim yok. Denedim olsun istiyoruz, olmuyor demek. Boyahanelerin arıtması yok, arıtması olan büyük fabrikalar dahi maliyeti düşünerek arıtmayı çalıştırmıyorlar.

Ver kirli suları, ver zehri doğaya gitsin! Eskiden insanların, özellikle küçüklerin yaz aylarında yıkandığı, balık tuttuğu o çaylar, dereler, şimdi zehir akıyor, barajlara ulaşıyor.

*

6 Şubat depremini biz korku ile yaşadık. Sen ne yaptın babamla. Yan yana yatıyorsunuz. Hissettiniz mi depremi? Memlekette sarsıntı evimizi, işyerimizi yıktığı kadar aklımızı, fay hattı beynimizin içinden geçtiği için duygularımızı da yerle bir ettiği için şimdi herkes rezerv alanı ile yerinde dönüşüm ile TOKİ ve Emlakbank’ın yaptığı, bir yandan da teslim edilen, şehir de çok şükür toparlanıyor, ayağa kalkma adına yeniden ihya ve inşa ediliyor.

Fırat Görgel Başkanın feraseti, meselelere hakimiyeti, tüm yoğunluğuna rağmen uygun olmayan alanlar ve rezerv alanı adı altında iş sahiplerinin mağduriyeti, şehrin ana gündemini oluşturuyor.

Esnaf da bütün sorumluluğu, topu büyükşehre atıyor, bu işi çözerse Fırat Görgel çözer düşüncesinde iken, işyerlerine tebligatı yapanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğunu unutuyorlar.

*

Anacığım, bir şey daha yazacağım sana da, okuyunca canın sıkılmasın; bizim bir eski bakanımız var. Profesör kendisi. Ne Maraşlı, ne Adanalı olduğu bellisiz. Maraş’ımızın onlarca derdi, sorunu varken, Gaziantep’in su meselesi ile uğraşıyor.

Bir de, kendisini eleştiren ben dahil 4-5 gazeteci arkadaşımıza ambargo uyguluyor. Düzenlenen basın toplantılarında soru bile almaktan imtina eden, korkan siyasetin abisi olmayı beceremeyenler talimat vermiş, ‘Falanı, filanı basın toplantılarına çağırmayın!’ diye.

Biz de ölüyorduk zaten, bakan çağırsa da iki dinlesek diye. Çok da umurumda sanki.

Toplumda karşılığı olmayan, şehrin yarasına merhem olmayan, yaralı parmağa merhem süremeyen siyasiler yüzünden şehir sahipsiz kadersiz, kısmetsiz anam!

*

Daha çok yazacak mesele var da,  senin okumaya zamanın, mecalin var mı? Söz, burada yarım bırakmıyorum. Bir başka gün yine yazarım anacığım. Özellikle aile içinde neler oldu, kimler doğdu, kimler öbür dünyaya göç eyledi, ben ne haldeyim, bir sonraki mektuba bırakıyorum.

Yalnız babama söyle, okurken kelimeleri, cümleleri yutmasın, atlamasın!

Babamla birliktesin de, kavga etmeyin gözünüzü seveyim. Dirlik edin, sakin sakin, nurlar içinde yatın!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol