Çıkartamadım, bir kabına koyamadım, ben bu kardeşimizi ya çok seviyorum, ya nefret ediyorum. İkisinden biri diyeceğim de, galibi ilk şık ağır basıyor.
Ondan nefret etmem imkânsız da, zaman zaman beni üzen yanları olmuyor değil. Örneğin, televizyonda o kadar söyledik, arkadaşlarım dile getirdi, biz de yazdık, bana mısın demedi, kooperatifteki yönetimden ayrılması gerektiğinin daha etik ve şık olacağını söyledik, ipine bile sallamadı.
Aldırmadı.
Belki de yazıları okumadı, yok saydı cümlelerimizi…
Hangisi bilemedim.
*
Sadece ben değil, konuştuğumuz insanlar, üstlendiği görev nedeniyle, yanlış anlamalara meydan verilmemesi için, kooperatifteki görevinden ayrılmasını bekliyorlar sabırla.
Yoksa, öküz altında buzağı arayacaklar.
Etik bulmuyorlar, doğru bulmuyorlar, şık bulmuyorlar.
Kendisi bu söylenenleri nasıl içine sindirebiliyor, hazmedebiliyor, onu da çözmüş, anlamış değilim.
Demirin, çimentonun, kumun ve işçiliğin olduğu yerde her türlü yolsuzluk, suiistimal, her türlü çıkar ilişkileri yaşanırken, gerçi biz sevgili Ö.O.B.D’nin iyi niyetine, dürüstlüğüne bir şey demiyoruz da, gel bunu millete anlat!
*
Kusura bakamayın, ismi o kadar uzun ki, insan yazarken yoruluyor, şimdi burada sevgili dostumuz bana soracak haklı olarak, ‘O kadar uzun yazı yazıyorsun, üstelik de her gün iki köşe yazısı, onları yazarken yorulmuyorsun da, benim ismim mi yoruyor seni?’ dese, hak vermez değilim.
O’na bir şeyler kondurmak istiyorum, dikkat ediyorum, bana söylenenlerden de şunu çıkartıyorum, “Demek hepsi iddia, hepsi dedikodu, asılsız şeyler…”
Bunları yüzüne söylüyorum, gülümsüyor, canın sağ olsun diyor, ya da sesini çıkartmayıp, başını öne eğmekle yetiniyor.
*
Hepsi bir tarafa…
Sevgili başkanım, aziz dostum, aslan kardeşim…
Ö.O.B.D. evladım…
Bereket versin seni seviyorum, beyefendisin, gülere yüzlüsün, kadirşinassın da kurtarıyorsun.
Yoksa dilime dolarsam, vallahi elimden kimse alamaz da, Allah’tan korkuyorum.
Eh, yazmanın da bir vebali var.
Bu yaştan sonra vebal taşıyamam ben..
Son olarak, gel vaz geç şu rantın olduğu yerde durmaktan. Daha gençsin, önünde uzun seneler var, seni bekleyen daha büyük sorumluluklar olacak. Başına iş açma, temiz siciline leke düşürme, aile terbiyene gölge düşürme…
Benden söylemesi… Bunları seni sevdiğim için yazıyorum, yoksa bana ne kimin malı götürdüğünden, kimin neleri yediğinden…
Gözlerinden öpüyorum!
NOT: Dün AK Partili dostlar ile birlikte iken, gelen haber hepimizi üzdü. Adına ülkücü denilen bir gurup insan, dünkü gazetede çıkan “Ülkücülerden AK Partiye destek…” haberi üzerine, bir yerel gazeteye baskın düzenlediler. Bize gelen bilgilere göre, bazı BBP’liler, AK Partiye destek vermişler. Olabilir, normaldir. Ancak bunu genelleyip, herkesi ülkücü tanımı ile bir siyasi partiye geçiştirmek, genellemek, bilmiyorum ne kadar doğru. Muharrem Erantepli belki yaranmak için, kendinden büyük işe soyundu, onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Bu çatışmanın baş sebebi Erantepli’dir. Bu zemini hazırlayan Muharrem Erantepli, hem eski silah arkadaşlarını, (çünkü kendisi de eski bir BBP’li) karşısına almış, hem de gazeteci seçerek medyayı karşısına almış biri olarak, aslında AK Partiye ve Büyükşehir belediye başkanı Fatih Erkoç’a zarar vermiştir.
Saldırıyı şık ve doğru bulmuyorum. Varsa bir hata, bunun yolu kırıp dökmek değil, diyalogdur. Her şey düzelirken, camı çerçeveyi aşağıya indirmek, doğrusu yakışık almamış.
Yerel gazeteye geçmiş olsun diyoruz, saldırıyı yapanları kınıyoruz.
İKİNCİ NOT: BBP’liler, bugün bu mesele ile ilgili olarak basın toplantısı düzenleyecekler.